Doğruya doğru: Ünal Üstel Hükümeti, gözle görülür biçimde ve daha çok kısa vadeli belirli sorunların üstüne gidip sonuçlar alabiliyor. Oysaki birçok konunun sorun olduğu bir ülkede bu yetmez. Hele kök salmış bazı sorunlar var ki sonuçlandırılmazsa çözümü günden güne güçleşir.
Yılların birikimi, siyasetin ve -ne yazık ki- Devlet’in saygınlığını “buharlaştırdı.” Halkın, siyasete inanılmaz boyutta kızgınlığı ve güvensizliği var. Bu durum tüm anketlere yansıyor. %90’lardan % 30’lara düşen seçime katılma oranı; Meclis’ten oybirliği ile çıkıp kötü yanı olmayan iki halkoylamasının reddedilmesi bir birikimin sonucu olup dünden bugüne oluşmadı. Son dönemlerde ortaya çıkan iki rezalet, eğer toplum vicdanını rahatlatacak yönde gelişmezse, halkın psikolojisinde, belki de giderilmesi olanaksız ya da çok zor yaralar açabilecektir.

***

Çok yakın geçmişte, üç ana konu toplumda fırtınalar estirdi: Yabancılara mülk satışı, reçete yolsuzluğu ve toplumu derinden sarsan iç güvenlik, sahtekârlık, yolsuzluk, rüşvet olayları!
Yabancılara emlak satışı konusu ayyuka çıktı. Meclis’e, medyaya, sosyal medyaya geniş biçimde yansıdı. Çok ciddi kaygılar dile getirildi. Riskler ortaya kondu. Savunanlar oldu, eleştirenler oldu. İsrail’in gözü olduğu Ada’daki varlığımızı tehlikeye attığı bile söylendi. Türk Dışişleri Bakanlığı’nın gündemine girdi. MİT bu işin peşine düştü. Bunun üzerine siyasetten açıklamalar geldi. Komiteler kuruldu, “cek”ler “cak”lar havada uçuştu.
Peki ama sonuç? Bir şey yapıldı mı? Yapıldı ise ne ve hangi gerekçelerle yapıldı?
Ben duymadım, okumadım. Yoksa örtbas/hasıraltı mı edildi ya da hemen ardından patlayan/patlatılan sahte reçete olayı, yabancılara emlak satışı olayını unutturmak için fırsat mı bilindi? Her şey yolunda sonucuna ulaşıldı mı yoksa? Olumlu ya da olumsuz, hangisi olursa olsun, çıkın ve anlatın bu halka, bilgilendirin!
Nerdeee?
Gelelim sahte reçete olayına! Günlerce ve haftalarca, onlarca eczacı ve doktor suçlandı ve tutuklandı, adeta linç edildi. Peki ama sonuç ne? Suçlananlardan biri yargıç karşısına çıkarıldı mı? Çıkarıldıysa sonuç ne oldu? Tıss… Bir baktık ki ülkeyi sahtecilik, yolsuzluk, rüşvet bulutları sarmış. Yoksa bu bulutlar, sahte reçete olayını unutturmak için fırsat mı bilindi?

***

Bu aralar, iç güvenlik, sahtecilik, yolsuzluk, rüşvet, iltimas, gümrük kaçakçılığı olayları güncel ve herkesin dilinde! İddialar var, tutuklamalar yapılıyor. Üstelik görüntüsü bile insanın tüylerini diken, Devlet yönetiminde bulunmuş eski bakan, hem eski bakan hem görevde genel sekreter, emekli korgeneral, görevde müdür var tutuklananlar arasında! Cumhurbaşkanı’nı yakın koruması bile zanlı ve tutuklanmış. Daha önce de yazdım: İnsanın aklına, imamın camide yellenmesi durumunda cemaatin hali ya da tavuk kümesini tilkiye emanet etme anlatısı geliyor.
Bu durum seçim, demokrasi, hukuk olan ülkelerde siyasal deprem yaratır. Japonya’da böyle bir durumda, ilgili siyasetçi büyük olasılıkla harakiri yapardı. Bizde tıss yok. Siyaset, sanki kendi dışında olaylarmışçasına tınmıyor, kılı kıpırdamıyor.  Oysa KKTC Anayasası’nın “Bakanların Görev, Yetki ve Sorumluluğu” başlıklı 110’unu maddesinin ilk iki fıkrası açık seçiktir: (1)’inci fıkraya göre, “Her bakan, Başbakana karşı sorumlu olup, ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden sorumludur.” (2)’nci fıkra “Her bakan, bakanlık merkez örgütü ile bakanlığına bağlı dairelerin ve hizmet birimlerinin en üst hiyerarşik amiridir” diyerek (1)’inci fıkrayı tamamlar.
Kurallar açıktır. Bakan’ın sorumluluğu, söz konusu suçu doğrudan kendisinin işlemesinden kaynaklanmaz. “Kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden (de) sorumludur.”
İç hukukta da, (örneğin) köpeğin bir insanı ısırmasından köpek sahibi, ev sahibi evin kiracıya verdiği zarardan sorumludur. İsias Otel sahipleri, Şampiyon Meleklerimizin topluca ölümünden sorumlu oldukları için yargılanmaktadır. Verilecek karar hangi suçu işledikleridir.
Bunca olay oldu. Hiçbir siyasetçinin ya da üçlü kararname ile oralara gelen bir üst düzey siyasi kamu görevlisinin, bırakın istifayı, “sorumluluk” yüklendiğini duymadık, okumadık. Aslında başarı değil, yapılması gerekenleri ve rutin işlerini bile başarı olarak göstererek böbürlenen böyleleri, kendi siyasal sorumluluklarında olan olumsuzluklar karşısında nedense sorumluluk yüklenmezler ve her keresinde “cek”ler “cak”larla, şu yapılacak, bu yapılacak, denetimler başlayacak diye üste çıkarlar.    

***

Başbakan Ünal Ustel’in de vurguladığı bir husus var: Geciken adalet, adalet değildir. Bizdeki hastalıklardan ve devlet zafiyetlerinden biri de budur. Bu bakımdan hem sahte reçete hem güncel olan sahtecilik, yolsuzluk, rüşvet, iltimas, gümrük kaçakçılığı ve bunu gibi olaylar kesinlikle sonuçlanmalıdır. Elbette ki kararı bağımsız yargı vermelidir/verecektir ama yürütme ile yasamanın, adaletin geciktirilmemesi yönünde adalete yardım edilebilecekleri hususlar -herhalde- vardır.
Bir çağrım var:
Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Meclis Başkanı, Sayın Başbakan, başta ana muhalefet tüm muhalefet liderleri,  sayın bakanlar, sayın milletvekilleri! Hem anayasal gereklilik olduğunu, hem demokrasilerde siyasal ahlâk diye bir şey olduğunu lütfen anımsayın! Siyasetin “sorumluluk” yüklenmesini zorlayın! İlgili siyasetçi eğer kendiliğinden sorumluluk yüklenmiyorsa, siz ona hesap soracak mekanizmayı harekete geçirin ve yargı önüne çıkmasını sağlayın. Siyasete/devlete olan güvensizliğin daha da dibe vurmaması, köprülerin altından akan “erimişlik” ve “kokuşmuşluğun” köprülerin üstünden de akıp gitmemesi için, demokrasi ve hukuk adına, devletin avuçlarımızdan uçup gitmemesi adına bunu yapın!
Hükümet oluşma süreçlerindeki parti için kişisel, partisel, bölgesel dengeler sizi alıkoymasın ki politikacı değil “devlet adamı” olasınız. Emin olun ki bu, size kaybettireceklerinden çok, hem de çok fazla kazandıracaktır.