“Halk içinde muteber nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” demiş Kanuni Sultan Süleyman!
İnsan, “Muhteşem Süleyman” olarak da nitelenen Kanuni Sultan Süleyman’ın hasta yatağında söylediği bu sözün anlamını, bırakın ciddî sağlık sorunları, eli kesildiği, başı ağrıdığı ya da herhangi bir nedenle canı yandığı zaman daha iyi anlar.
Yaşamımız boyunca mutluluk-üzüntü, sevinç-sıkıntı gibi zıt duyguları, daha kapsamlı anlatımla olumluluklarla olumsuzlukları yaşarız zaman zaman! Koşut olarak karşımıza birçok dert, sıkıntı, sorun çıkabilir. Bütün dert, sıkıntı ve sorunlara karşı en önemli ve en büyük zenginlik/nimet ise, -hiç kuşkusuz-_sağlıktır. Bunu ABD Kongresi’nde bile büstü dikilen, Dünya’nın gelmiş geçmiş en güçlü insanlarından biri olan Kanuni, yani döneminin en güçlü insanı söylüyor.
Eğer bir gün sağlık sorunu yaşarsanız, Kanuni’nin ne dediğini, benim gibi çok daha iyi anlarsınız.

***

6 Şubat 2024 Salı günü burada yazdıklarımı anımsıyorum: “Rüşvet savları dillerde, ‘kamuya istihdam’ konusunda örgüt başkanlarına verilmesi yetmezmiş gibi mafiavari para babalarına/kumar patronlarına/kara para aklayanlara kota verildiği dillerde! (Hem de UBP’li bir üst yetkiliden duydum bunu…) Anayasa’ya açıkça ters olan, fırsat eşitliğini alabora eden kamuya geçici istihdamlar ayyuka çıkmış, ‘T’ izinleri rezalete dönüşmüş! İlaç konusunu, MİT’i bile rahatsız eden yabancılara taşınmaz mal satışı konusunu konuşmayalım bile!”
Bu arada, küçücük ülkemizde genel olarak adalet duygusunun çok yıprandığı bir gerçek! (Buradaki adalet kavramının yargı anlamında olmadığını belirtmiş olayım.) Üstelik yıpranma süreci, bir arabanın vitessiz ya da frensiz yokuş aşağı gidişine benziyor. Turan Güneş, kitaplaşan anılarına “Araba Devrilmeden Önce” adını vermişti. İnsan ister istemez bizim arabanın da devrilmesini istemez ama baksanıza köprülerimizin altından sular değil, artık “çürümüşlük” ve “kokuşmuşluk” akıyor.
Artık eski bakan, milletvekili, emekli korgeneral, müdür var tutuklananlar arasında! İnsanın aklına, imamın camide yellenmesi durumunda cemaatin hali ya da tavuk kümesini tilkiye emanet etme konusu geliyor. Bir de sanki bilinmiyordu çalıp çırpmalar, usulsüzlükler, yolsuzluklar, sahte sahte belgelerle milyonların hortumlandığı, gümrük kaçakçılığı, torpil, kayırmacılık, cinayetler, şunlar bunlar!
Elbette ki bu durumun, sadece var olan Hükümet’e mal edilmesi haksızlık olur. Bundan dolayıdır ki gelinen durum ve siyasete duyulan güvensizlik sadece var olan hükümete karşı değil, tümüyle siyaset kurumuna karşı! Yani bu konuda gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin sorumluluğu var. Böyle bir düzende siyaset kurumuna elbette ki güven duyulmaz yani tüm anketlerde, KKTC’de siyasete güvenin diplerde sürünmekte olması boşuna ve nedensiz değil!

***

Geciken adalet, adalet değildir. Bizdeki hastalıklardan biri de bu! Çok eskiye gitmeyelim: Reçete yolsuzluğu denen rezalette, onlarca doktor ve eczacı tutuklandı. Peki ama onca olaydan hangisi sonuçlandı? Hangisinde adalet yerine geldi, kimler suçlu bulundu ya da aklanandı? Duyan bilen var mı?
Eğer yine birçok kişinin tutuklandığı/suçlandığı son somut olaylar (sahtecilik, gümrük kaçakçılığı, zeytinyağı sahtekârlığı ve bunlar gibi) yargıda şu ya da bu biçimde sonuçlanmazsa, yani yargı tarafından suçlu bulunanlar ya da aklananlar olmazsa, siyasete/devlete olan güvensizlik daha da dibe vuracak, “erimişlik” ve “kokuşmuşluk,” köprülerin üstünden de akıp gidecektir.
Hem işin başka bir yönü de var: Bunca olay oldu. Hiçbir siyasetçinin ya da üçlü kararname ile oralara gelen bir üst düzey siyasi kamu görevlisinin, bırakın istifayı, “sorumluluk” yüklendiğini duyan, okuyan var mı? Aslında başarı değil, yapılması gerekenleri ve rutin işlerini bile başarı olarak göstererek böbürlenen böyleleri, kendi siyasal sorumluluklarında olan olumsuzluklar karşısında niye sorumluluk yüklenmezler ve her keresinde şu yapılacak, bu yapılacak, denetimler başlayacak diye “üste çıkarlar?”    
Demokrasilerde siyasal ahlâk diye bir şey vardır. Adalet ve güven duygusu yıpranmaya görsün, kamu vicdanı rahatsız olan bir ülkenin/devletin işi kolay değil! Ne yazık ki KKTC ya da Kuzey Kıbrıs olarak tam da bu sarmalın içindeyiz ve küçücük ülkemiz, yıpranma süreci yaşamakta olup vitessiz/freni patlamış halde yokuş aşağı başıboş giden bir arabaya benziyor.
Ne yazık ki görüntü öyle!