1968 yılında Beyrut’ta başlayan Kıbrıs görüşmelerinin, ara ara kesilmesine karşın 2017’de (yani 47 yıl sonra) Gran Montana’da çöktüğü tarihsel bir gerçek! Bu çöküşle BM gözetimindeki görüşme sürecinin dayandığı parametreler ve yürütülen görüşme formatı fiyasko ile sonuçlandı ve sıfırlandı.
“Derin diplomasi” ile Rum - Yunan cephesinin bunun tersini savunacağı, bir süre sonra “haydi masaya” politikasının pazara sürüleceği “kehanet” değildi. Nitekim öyle oldu ama bu kez BM Genel Sekreteri Gutteres Rum tarafının tezine göre değil, Türk tarafının tezine göre hareket etti ve sadece yoklama yapmak için kişisel bir temsilci görevlendirdi. 
Bilinen şey: Rum tarafı “görüşmelerin bırakıldığı yerden devam etmesini” istiyor. Türk tarafının bu görüşü reddetmesi doğru ve yerinde bir politikadır. Benim görüşüme göre Türk tarafı buna asla itibar etmemeli, aynı parametreler ve aynı formatla asla masaya dönmemelidir. Dönerse çok yaşamsal ve belki de onarımı olanaksız bir hata yapacaktır. Masa kurulacaksa da, 49 yılın tekrarı olmamalıdır.
***
 Esas konum bu değil! Rum tarafı “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” dedirtecek politikalar izliyor ve bir tür “softa şaşırtması” yapıyor. “Bırakıldığı yerden devam” dediği çöken görüşme sürecinin temel ve önemli konularından biri, “mülkiyet”tir. Yani bu konunun masada çözülmesini kabul ediyor ki gerçekten de mülkiyet, son aşamada yalnız masada çözülecek/çözülebilecek bir konudur.
Durum öyle iken iki taraflı mülkiyet sorununda kişilerin peşine düşmek neyin nesi oluyor? Rum mallarını sattığı savıyla İtalya’da tutuklanan Kıbrıslı Türk avukattan söz ediyorum. Sen,  mademki görüşme sürecinin devam etmesini istiyorsun, kişilerin peşine düşmek niye? Bu  “maksi-maksimalist” pişkinlik, bu küstahlık, bu şımarıklık   neden? Kıbrıs Türkleri’nin sinir ucuyla oynamak neden?
Diyelim ki, varsın mülkiyet sorunu, Rum Yönetimi’nin yaptığı gibi kişilerin peşine takılarak çözülsün! Çözülür mü? İnönü’nün sözüyle “hadi canım sen de!” Yerin göğe karıştığı bu ülkede, böyle bir sorunu böylesi yöntemlerle, hukuki prosedürlerle  çözemezsiniz. Tersine sorunu derinleştirirsiniz, uzatırsınız, kargaşa ve kaos yaratırsınız çünkü böylesi köklü bir siyasal sorun yalnız siyasi bir çözümle gündemden düşebilir.    
Bütün bunlara baktığımızda, sen zaten görüntüde görüşme sürecinin sürmesini isterken, aslında sonuç vermeyecek ve gasp ettiğin/darbe ile kazandığın Kıbrıs’ın tek sahibi olma pozisyonunu sürdürecek bir süreç istiyor olmayasın! (Ki bana göre sen bunu gerçekten bunu istiyorsun!
***
Sonu gelmez bir tartışma söz konusu olduğundan, daha çok devam etmek istemiyorum çünkü Rum Yönetimi sinir uçlarımızla oynuyor. Algı operasyonu yapıyor. Bize ekonomik darbe vurmak, Kıbrıs Türk Halkı’nda panik, korku, yılgınlık, bıkkınlık yaratmak istiyor. Atasözümüz “sinek küçüktür ama mide bulandırır” der. Yapılan o, midemizi bulandırmak! Çünkü kişilerin peşine düşerek genel anlamda sonuç alamaz, mülkiyet konusunu çözemez, daha da çapraşıklaştırır, içinden çıkılmaz bir yola sürükler.  
Tabii ki bu durumdan elbette ki bazı Kıbrıs Türkleri’nin canını yakabilir. Ve elbette ki kişilerin canı yanınca toplumun da canı yanabilir ama toplumsal bağlamda/genelde sonuç alamaz.
***
Rum medyası ile muhalefeti, Rum Yönetimi Başkanı Hristodulis’i popülizmle suçluyor. Rum taksicilerin yakınması üzerine, Güney’deki Larnaka ve Baf havalimanlarını Türk taksicilere kapatacak bir yasa tasarısının hazırlanması da ilk bakışta popülist bir yaklaşım “gibi” görülüyor. Kesin olarak da öyle de olabilir ama bu biraz da kendini bilmezlikten ve aptalca ateşe benzinle gitmekten başka şey değil!  Ne yani Türk taksicileri buna sessiz mi kalacak? Rum taksicileri Rum havalimanlarından alacakları yolcuları serbestçe bu tarafta taşıyacak ama Türk taksiciler benzerini yapamayacak! 
Görüldüğü gibi yapılmak istenen basit bir şey değil! Pratiği sadece bazı Türk taksicilerin canını yakacak belki ama bunda da benzine ateşle yaklaşma gibi bir şey! 
***
Ne mülkiyet konusu üzerinden bazı Kıbrıs Türkü kişilerin peşine takılmak, ne Türk taksicilerin önünü kesmeye çalışmak “özel/kişisel” sorun değildir. Böyle durumlarda, KKTC siyasal erki, bu kişi işidir diye Rum kadrine uğrayanları yalnız bırakmamalı, tersine onları sahiplenmeli! 
Mülkiyet ya da benzeri konularda TC siyasal erki de devrede olmalı, Rum maksimalizmine meydanı boş bırakmamalı! 
Hukuk savaşımı dahil her türlü dişe diş savaşım verilmeli!