14 Mart 2018 tarihli Kıbrıs Postası gazetesinin ön sayfasında “Bağımsız belediyelere doğru” başlığını okuyunca önce şaşırdım, haberi okuyunca şaşkınlığım tavan yaptı ve yazılanları yadırgadım.
Haberde, “2018 Mali Yılı Bütçe Yasası Meclis’ten geçer geçmez, ülkeyi yerel yönetim seçimleriyle ilgili köklü” bir değişikliğin beklediği belirtiliyor. Haberde ayrıca, “Bakanlar Kurulu’ndan geçirilmeye hazır olduğu öğrenilen yasa tasarısına göre bundan böyle belediyeler(de), aynen muhtarlar gibi bağımsız olarak” aday olunabileceği; böylece belediyelerin, “belki de sıkıntılarının asıl kaynağı olan partizanlıktan kurtulmuş” olacağı savlanıyor.
Benim elde ettiğim bilgiye göre, sözü edilen tasarı, geçmiş UBP hükümeti tarafından hazırlanmış. 
Kim tarafından hazırlanırsa hazırlansın fark etmez. Bu sütunda daha önce de değişik vesilelerle vurguladığım, başı kuma gömülü devekuşu anlayışı ya da ünlü Osmanlı Maarif (Eğitim) Nazırı’nın  “şu mektepler olmasaydı, şu maarifi ne güzel yönetirdim” deyişine benzer bir durum söz konusu çünkü!
Eğer gerçekten böyle bir yasa tasarısı hazırlanmış ve hele hele böyle bir tasarı, “Bakanlar Kurulu’ndan geçirilmeye hazır” ise, yalnız şaşkına dönmek ve bunu yadırgamak yetmez. Demokrasimiz, hükümetin demokratik anlayışı bakımından ümitsizliğe düşmemiz gerekir.
Böyle bir yasa, Anayasa’ya çok açık bir terslik içermesi bir yana, çoğulcu demokrasiye, partiler demokrasisine de terstir.
Konuyu gelecek hafta bu sayfada ayrıntılı olarak irdeleyeceğim ama hafta içinde gerçekleşen kültürel bir olay beni çok etkilediğinden ve o olay hakkında fazla zaman geçirmeden yazmak istediğimden; ayrıca da böyle bir konuda gelecek haftaya kadar sessiz kalmak istemediğimden, şimdilik en azından bu kadarını yazmadan edemedim.

ENGİNAR DOLMASI

14 Mart 2018 akşamı, Lefkoşa AKM’de kısa bir film gösterisi vardı. İyi ki o gösteriye gitmiş ve iyi ki o filmi görmüşüm. 
Mormenekşe Kadınlar Birliği’nin, KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla yaptığı “Enginar Dolması” filminden söz ediyorum.    Filmin yapılmasına ayrıca KKTC Cumhurbaşkanlığı, Yeniboğaziçi Belediyesi ve Dr. Fazıl Küçük Vakfı da katkıda bulunmuş
Senaryoyu Erşen Ummanel yazmış ve filmde başrol oyuncusu olarak yer almış. Yönetmen ve kurgu Cemal Yıldırım, görüntü yönetmeni Fuat Sözen, sanat yönetmeni Şebnem Elings, proje sorumlusu Elçim Öztemiz, set asistanı Cemal Artemer, ses kayıt Hamza Deniz Çevik!
Ve oyuncu olarak kadını, erkeği, çocuğuyla, çok sayıda Mormenekşeli…İmecenin esas olduğu, ruh ve başka yönlerden amatörce, ama çıkan sonuç bakımından profesyonel oyunculara taş çıkartan bir perfonmans söz konusu!
Cemal Yıldırım zaten kendini kanıtlamış bir yönetmen! Geçmiş çalışmaları gibi bu da başarı hanesine yazılacak nitelikte bir çalışma!     
Senaryo, yani öyküleme çok ama gerçekten çok güzel! Erşen Ummanel, yarışmaya katıldığı bazı öykü yarışmalarında dikkatimi çekmişti. Güzel bir kalemi var ve öyküyü/öykülemeyi iyi biliyor. Bu senaryo, o öykü yarışmalarına katıldığı öykülerinin, tesadüfi/rastlantısal olmadığını gösteriyor ki bu çok önemli: Erşen Hanım yazmalı, daha çok öykü/anlatı kaleme almalı! Bu alandaki performansı, edebiyatımıza yeni bir yazar kazandırabilecek nitelik gösteriyor.
Görüntü, ses kalitesi insanı tatmin edici nitelikte ve tabi ki ürünün bir bütün olarak niteliği ve seyirciyi etkileme gücü, senaryosu, öykülemesi, kurgulaması ve yönetimi yanında,  hem bir bütün olarak teknik kadronun, hem oyuncularının topluca başarısı var filmde!
Film 1960’ların (daha kesin bir zamanlama olarak 1963 Aralığı’nın hemen  öncesinin), Güney Kıbrıs’taki Mormenekşe’sinde geçiyor. Karakterler o dönemin gerçek insanlarının adlarını taşıyorlar.
Toplum lideri ve zamanın Kıbrıs Cumhurbaşkan Muavini Dr. Fazıl Küçük’ün Mormenekşe’yi ziyaret edeceği haberi ulaşınca, köylü, onu karşılamak için seferber olur, imece kurumu çalışmaya başlar.  Köylü Dr. Fazıl Küçük’ü yemeğe de beklemektedir ve elbette ki Mormenekşe’lilerin konuklarına yapacakları en anlamlı ikram, Mormenekşe’nin has ürünü enginar dolmasıdır.
İmece düzeneği ile hazırlıklar yapılır ve Dr. Küçük’ün Mormenekşe’ye gelmesi heyecanla beklenirken, Lerfkoşa’dan 21 Aralık 1963 olaylarının başladığı haberi gelir.
Tüm Kıbrıs Türkü’nü olduğu kadar, Mormenekşe’lileri de kötü günler beklemektedir.
Film, Dr. Küçük’ü karşılamak ve onu ağırlamak için gösterilen birlikteliğin sürdürülmesi durumunda, kötü ve zor günlerin üstesinden gelineceği vurgusuyla biter.
Genel öykünün yanında, dönemi yansıtan ilginç yan öykü ve durumlar da aktarılmış filmde!
Bisiklet kullanımı gibi..
Telde asılı don gibi…
İnsani zaaflar (dedikodu, çekememezlik) gibi..
Masa altından kadın bacağını dikizleyen yaramaz gibi…
Bayrak sevgisi gibi… 
O günlerin canlı tanığın olarak, gerçeğin güzel yansıtıldığını rahatça söyleyebilirim.

SON OLARAK
1930’lu yılların başında tüm dünyayı ve ABD’yi sarsan büyük ekonomik bunalım sırasında ABD hükümeti, sırf yoksul kitlelere para transferi yapmak için anlamlı kültüreli sanatsal ve yazınsal projeleri desteklemişti.  Ve bu projeler Amerikan halkının ortak belleği konusunda ciddi birikim yaramıştı.
Bu sayfada, Kıbrıs Türk Halkı’nda ciddi boyutta toplumsal bellek zaafiyeti yaşandığını sık sık dile getiriyorum. “Enginar Dolması” filmi, etkili bir toplumsal bellek çalışması da oldu bana göre! En azından sonuç öyle!
Keşke diyorum, sivil toplum örgütleri birbirleriyle yarışırcasına benzer çalışma içine girseler, devlet de bu işin ayırımına vararak ABD’de o ekonomik bunalım dönemindeki uygulamaların bize özgü benzerlerini programlasa ve “Enginar Dolması” benzeri onlarca, yüzlerce ürün ortaya çıkmasını yönlendirip desteklese!
Her yerleşim birimimiz, her kurumumuz için böylesi ürünler ortaya çıksa!
Ne muhteşem bir iş ve sonuç olurdu.
Başta Erşen Ummanel ve Cemal Yıldırım olmak üzere, Mormenekşe Kadınlar Birliği’ni ve bu filmde emeği olan herkesi, tüm kişi ve kurumları kutlarım