İsmail BOZKURT

KKTC Anayasası gökten zembille inmedi. Ada tarihinde ilk kez halkoylaması ile kabul edilen 1975 Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD) Anayasası temel alınarak, titiz çalışmalar ve yoğun tartışmalar sonucunda ortaya çıktı. KTFD Anayasası ise büyük oranda, 1960 T.C. Anayasası ile 1960 ortak Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’ndan beslenmiş, ayrıca yaklaşık yüz anayasa da incelenmişti.

Bunu her iki anayasanın yapılmasında etkin rol oynayan bir tanık olarak söylüyorum. 

KKTC Anayasası konusunda karşıt görüşler vardı ve bu görüşler/taraflar belliydi ama ne yazık ki uzlaşma sağlanmasına yönelik bir çalışılma yapılmasına gerek görülmeden öylece görüşülmeye başlandı. Sonuçta bir anayasa metni ortaya çıktı ama anayasa ve sisteme “bir şey sokuşturmaya” ya da “bir şey sokuşturulmasını engellemeye” yönelik iki eğilimin çatışması yansıdı.  Bu arada Denktaş’ın, başta başkanlık sistemi isterken giderek parlamenter sistemden yana tavır koyması belirleyici oldu ve sonuçta bilinen katıksız parlamentarizm doğdu.

Oysa Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası, yarı başkanlık olarak da nitelenebilecek bir sistem öngörmüştü ve o sistemde güvenoyu yoktu. Atanan hükümet hemen göreve başlar, belirli koşullarla ona salt çoğunlukla yani 21 oyla (KTFD Meclisi 40 kişi idi) güvensizlik oyu verilebilirdi. Mustafa Çağatay’ın azınlık hükümeti böyle bir güvensizlik oyu ile düşürülmüştü.  

Günümüzdeki kargaşaya baktığımızda, insan, böylesi bir kargaşada KTFD Anayasası çok daha işlevsel olabilirdi demeden edemiyor.

BOŞALAN BAŞBAKANLIĞA VEKİLLİK ETME KONUSU

Günümüzdeki kargaşayı, bu bağlamda niye zamanında bir bakana başbakan vekilliği verilmediği konusunu bir yana bırakalım. O başlı başına bir tartışma konusu! Ben günümüzde yaşadığımıza benzer belirsizlik ve boşluk durumlarında, KKTC Anayasası’nın (“Bakanlar Kurulunun Oluşumu” 106’ncı maddesi), başbakan vekilliğinin sorun olmaması olanağı verdiğini düşünüyorum.

106’ncı maddeye göre Başbakanı doğrudan Cumhurbaşkanı atar. Bakanları da Cumhurbaşkanı atar ama Başbakan’ın önerisi üzerine, resen değil!   Başbakanlık makamına atama yetkisi olan Cumhurbaşkanı, -eğer açıkça bunu engelleyen başka yasal bir kural yoksa- niye o makama vekillik edecek birini de atamasın ki?

Kaldı ki artık konu başbakana vekillik değil, başbakanlık makamına vekilliktir.

Yani bana göre Anayasanın 102’nci maddesi ile 106’ncı maddesinin emredici kuralları varken, -eğer benim bilmediğim, açıkça buna olanak vermeyen her hangi bir yasal kural yoksa-  Cumhurbaşkanı bal gibi bakanlar arasından bir Başbakan vekili atayabilir.

Böylesi bir işlem, Anayasa’nın yazılı ve açık kurallarına karşın, Anayasa Mahkemesi’nin de Anayasa’ya aykırı bulmadığı “Cumhurbaşkanı’nın görev süresini altı ay uzatan Meclis kararından” çok daha anayasaldır.

Hem Cumhurbaşkanı, bu ortamda “devletin devamlılığını sağlayamazsa” ne zaman ve nasıl sağlayacak?

Görüşümü güçlendiren başka bir anayasa kuralından daha söz edeyim: KKTC Anayasası’nın “Bakanlar Kurulunun Göreve Başlaması ve Sorumluluğu” başlıklı 109’uncu maddesine göre güvenoyu Bakanlar Kuruluna, güvensizlik ise Başbakan’a verilir. Yani şu ya da bu nedenle, şimdilerdeki kargaşada aklın mantığın almadığı nedenlerle Başbakanlık koltuğunun boş olması, Bakanlar Kurulu için anayasal “güvensizlik” sorunu yaratmadığı gibi, Cumhurbaşkanı’nın atayacağı bir Başbakan Vekili için de yaratmaz.     

SON OLARAK

         UBP Genel Başkan Vekili olarak Ersan Saner hükümeti kuramadı ve  Cumhurbaşkanı, görevi bu kez CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman’a verdi.  Dilerim Sayın Erhürman güvenoyu alabilecek bir hükümet kurabilir ama işi zor görünüyor.

Bence hükümet kurma çalışmaları süredursun, boş olan Başbakanlığa vekillik sorunu da koşut olarak ve derhal çözümlenmeli, böylece “devletin devamlılığı sağlanmalı,” -başta bütçe- tıkanan devlet çarkları çalıştırılmalıdır.

Cumhurbaşkanının bir başbakanlık vekili ataması, buna çözümdür ve bunun anayasaya aykırı bir çözüm olmadığını düşünüyorum..