Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, 7 Nisan 2018 günü yaptığı açıklamada, Kıbrıs Türk Halkı’nın seçtiği Cumhurbaşkanı olarak, hiçbir zaman çözüm perspektifini dışlayan bir tutum içinde olmadığını; “geçmekte olan zamanın adanın bölünmüşlüğünü pekiştirdiğini ve çözüme ulaşmanın daha da zor hale geldiğini görmeyen bilmeyen kalmadığını;” “daha birkaç gün önce, bir Kıbrıslı Rum parti başkanının ‘böyle giderse iki üç yıl içinde kalıcı bölünme gerçekleşecek,’ Rum müzakerecinin ‘uzatmaları oynuyoruz’” dediğini belirterek; ortaya çıkan durumun, kendisinin başka bir yola sapmasından dolayı değil, Kıbrıs Türk tarafının çözüm için gösterdiği çok büyük çabanın gerekli karşılığı görmemesinden kaynaklandığını  dile getirdi.
Sayın Akıncı, bu açıklamayı CransMontana’da yaşananlardan sonra ve her iki taraftaki seçimlerin yapılmasının ardından, 16 Nisan tarihinde Anastasiades ile yapacağı, sosyal nitelikli bir yemek olarak açıklanan ama kendisinin “görüşme” olarak nitelediği etkinlik öncesinde yaptı. “Kıbrıs Türk Halkı’nın seçtiği Cumhurbaşkanı olarak,”“çözüm perspektifini dışlayan bir tutum içinde” hiç olmadığını; ama çözüme ulaşmanın “sadece Kıbrıs Türk tarafının gayretleri ile olacak bir iş”olmadığını; önümüzdeki günlerde sürecin ne şekilde gelişeceğinin ve kimin hangi düzeyde katkıda bulunacağının hep birlikte” görüleceğini vurgulamak gereğini de duydu.
Cumhurbaşkanı’nın açıklamasından birkaç gün önce, Başbakan Yardımcısı Ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Hükümet’in “müzakerelerin kaldığı yerden yeniden başlaması yönünde bir görüşü bulunmadığını,” “müzakerelere kaldığı yerden aynı zihniyetle devam edilmesinin Kıbrıslı Rumların adanın tek sahibi gibi yola devam etmesi ve bir nevi statükonun acayipliğine perde çekilmesine yardımcı olması demek” olacağını açıklamıştı. Özersay; “eğer sonuç alınmayacaksa, ortak payda yoksa, sırf başlamış olmak için müzakere başlatmanın anlamı” olmadığını da belirtti.Cumhurbaşkanı’nın da çok kez aynı doğrultuda beyanları olduğuna göre, 16 Nisan sosyal yemeğinden/görüşmesinden bu doğrultuya ters bir sonuç çıkmasını, yani müzakerelere bırakıldığı yerden devam etmesini beklememek gerekir diye düşünüyorum. En azından benim beklentim budur.

ORTAKLIK YERİNE İŞBİRLİĞİ
“Federasyon da dahil YÖNETİMİN PAYLAŞILACAĞI ortaklık modellerinden, yönetimi paylaşmayı içermeyen İŞBİRLİĞİ MODELLERİNE yönelmek, müzakere parametrelerini de, müzakere yöntemini de tartışmaya açmak ve sorgulamak gerekir.”
Yukarıdaki alıntı Kudret Özersay’a ait olup bunu, daha önce de bu sayfada birkaç kez kullandım. Bu uzunca cümle, bana göre CrantMontana’nın çöküşünden sonra, Türk tarafı olarak tutmamız gereken yolu gösteriyordu.
CrantMontana’nın son olduğu, KKTC Cumhurbaşkanı’ndan TC Cumhurbaşkanı  ile Dışişleri Bakanı’na, BM Genel Sekreteri’nden Eide’ye, siyasal partilerden çok sayıda kananat önderine çok kişi tarafından değişik ifadelerle dillendirilmişti ama hâlâ daha benzer müzakere yöntemiyle ve aynı parametreler çerçevesinde federal bir yapı kurulacağına inanlar, bunun için hâlâ daha Rum tarafına prim verenler var.

KIBRIS SORUNU BİTMEDİĞİ DOĞRUDUR AMA ÇÖZÜMÜ ARTIK ORTAK YAPI DEĞİL
Kıbrıs sorunu, uluslararası bir sorun olarak bitmedi ve ancak tarafların uzlaşmasıyla sona erecek ama bana göre federasyon ya da daha genel anlamda ortaklık modelleri bitti. Olmasını mümkün görmüyorum. Süreç içinde gördük ki olmuyor. Olursa da ancak zoraki olacak ve olduğu andan itibaren de problemler başlayacak.  Deyim yerindeyse Kıbrıs Türkleri için yeni bir savaşım dönemi başlayacak. Hem de Steinbeck’in  “Bitmeyen  Kavga”sı gibi bitmeyen bir savaşım! Karşımızda bizi eşiti gören ve federasyonun ihtiyaç olduğuna inanan bir toplum yok çünkü!Bu toplum için “parametrelerin içine girmek istemeyen bir zihniyet”in söz konusu olduğundan söz etmişti Sayın Akıncı. “Kıbrıs Türkü’nün kendilerine eşdeğer, siyaseten eşit bir varlık olduğunu içine sindiremeyen, bunu içselleştirmeyen bir anlayış”ı vurgulamıştı kaç kez! Bunları kendileri de açıkça söylüyorlar, gizlemiyorlar zaten.
Rum liderinin bizzat kendisi, azınlık - çoğunluktan söz ediyor zaman zaman. Federasyon bizim için bir ödündür, özveridir söylemi yaygındır. Rahatsız edici en önemli konulardan biri de güvenlik ve garantiler konusundaki tutumları. Israrla bunun bu kadar üstüne gitmeleri kafalarda ciddi soru işaretlerine neden oluyor.

BARIŞ DİLİNDEN VAZGEÇMEMEK
Ben “barış dili” denen şeyin tam olarak ne olduğunu anlamış değilim, ama bundan eğer ille de federasyon değil de, “Kıbrıs sorununu barışçı yöntemlerle kalıcı bir barışçıl çözüme ulaştırmak” murat ediliyorsa bunda varım. 
CrantMontana’ya kadar, barışçı yöntemlerle kalıcı bir barışçıl çözüm, eşitlikçi bir federal yapı ile gerçekleşecek diye inanıldı. Amma ve lakin ortak bir yapıyı bu kadar ve bundan böyle zorlamanın anlamı yok. Rumlar, görüşme sürecini 50 yıldır aleyhimize işletiyor. Bu süreç, adanın tek sahibi olma hedefini Rumlar lehine adım adım gerçekleştirdi. Görüşme sürecini, buna araç olarak kullandılar. Şu andaki doğalgaz ve petrol konusunda yapılan da emin olun ki budur ve son halkadır. Kıbrıs Cumhuriyeti’ne tek basına sahip olma konusunda bunu da aşarlarsa, geriye de zaten bir şey kalmayacak..
Bütün bunlar dolayısıyla CrantMontana çöküşünden sonra barış dilinin artık federasyon hedefli olması gerektiğine inanmıyorum. Artık yeni bir barış diline gereksinimimiz vardır ve bu barış dili, Özersay’ın dediği gibi, yönetimin paylaşılacağı ortaklık modellerinden, yönetimi paylaşmayı içermeyen işbirliği modelleri bağlamında olmalıdır.

BU TOPLUMUN GEREKSİNİMİ ÇÖZÜM ÜRETEN SİYASET
Dünya, aslında her şeyin ayırımındadır ama uluslararası ilişkiler ve diplomaside hak, hukuk, adalet, dürüstlük yok. Uluslararası hukuk tam bir martaval! Yani biz haklıyız diye adalet sağlanacak değil.Dolayısıyla bir sıkışıklığın olduğu kesin! Ve mevcut durumumuzu ne denli güçlendirirsek; dünyaya demokrasimiz ve sorun çözen siyasetimizle ne denli hitap edebilirsek; içe yönelik ne denli iyi bir yönetim kurarsak; -bazılarına belki tuhaf gelecek ama- kültürle, sanatla, edebiyatla dünyaya ne kadar ses verebilirsek, bu sıkışmışlıkla o denli baş edebiliriz.
Bizim temel sorunumuz, Kıbrıs sorunu değil! Ne izolasyonlar ne ambargolar hayatımızı durdurabildi. Bunları bir şekilde aşıyoruz. Kıbrıs Türk halkının temel sorunu, kendi siyaset kurumudur. Eğer sorunları çözen bir siyaset kurumumuz olup da doğru dürüst iyi bir devlet yönetimi kurmuş olsaydık, vatandaşımızı mutlu etmiş olsaydık, Kıbrıs sorunu umurumuzda bile olmazdı.
Emin olun ki siyasetimiz sorun çözme aracı haline gelmezse, bu sıkıntıları hep yaşayacağız. Yapmamız gereken, olabildiğince halkı mutlu etmektir ve dünyaya hitap etmektir.Yani daha iyi bir demokrasi, daha iyi bir hayat! Çözüm üreten siyaset!
Bunlara yoğunlaşmalı!Bizim yapmamız gereken şey bellidir: Ortaklık modelleri, bu bağlamda federasyon takıntısına girmeden, eşit koşullarda ve eşit olarak, “Kıbrıs sorununu barışçı yöntemlerle kalıcı bir barışçıl çözüme ulaştırmak” amaçlı işbirliği modellerini zorlayarak!

SONUÇ OLARAK
Çözüme ulaşmanın “sadece Kıbrıs Türk tarafının gayretleri ile olacak bir iş” olmadığını; önümüzdeki günlerde sürecin ne şekilde gelişeceğinin ve kimin hangi düzeyde katkıda bulunacağının hep birlikte” görüleceği yönündeki vurgusu dahil, Sayın Akıncı’nın söylediklerinin tümüne kalıbımı basarım.
16 Nisan 2018 sosyal yemeğinin/görüşmesinin “yeni” bir şey getirmeyeceğini, Rum mentalitesinin hiç değişmediğini bir kez daha hep birlikte göreceğiz.