ABD Başkanı Trump’ın Kudüs “bombası,” tarihteki herhangi bir “çılgın”ın yaptığından farklı değil! Tarih boyunca nice çılgın, sudan nedenlerle ya da nedensiz ya da kendilerini tatmin için dünyayı ateşe atmaktan çekinmedi. Trump da, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmekle benzine yangınla giderek öylesine bir çılgınlık sergiledi. 
Kudüs, ne petrolle doğal gazın, ne de diğer jeopolitik/stratejik öngörülerin/çıkarların çok ötesinde, yüzyılların birikimi sosyo-politik, sosyo-kültürel, sosyo-psikolojik ve dinsel yönleri/özellikleri  olan bir konu! Bu bakımdan İsrail – Filistin uzlaşması, -yanılmış olmayı dilerim ama- Trump’un bombasıyla “bir başka bahara” değil, büyük olasılıkla hiçbir bahara kalmadı, hayal oldu/ütopyalaştı artık! 
Aslında bu durum, uluslararası ilişkilerde var olan ve orman kanununun geçerli olduğu “dayı”lı dünya düzeni için çok da şaşırtıcı ve beklenmeyen bir davranış değil! Buna şaşıranların, ya uluslararası ilişkilerin gerçek niteliğini, bu bağlamda acımasızlığını, erdemsizliğini ve büyük oranda “dayılığa” dayandığını bilmediklerini ya da bilmezlikten geldiklerini düşünüyorum.

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE “DAYILIK”
Uluslararası ilişkilerdeki “dayılık” konusunu kısaca açayım. 
BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin), Konsey’in tüm kararlarında veto hakkı vardır. Yani beş üyeden her biri tek başına her kararı engelleyebilir. 
Bunun sonuçları ortadadır: Bu beş devlet, ne yaparsa yapsın, aleyhlerine karar alınamaz ve her yaptıkları yanlarına kalır. 
ABD’nin sayısını bile bir anda söyleyebileceğimiz vukuatını “Mısır”daki Sağır Sultan bile duydu.” 
Rusya’nın Kırım’ı “ilhak” etmesi ve Ukrayna’yı bölmek için yaptıkları da öyle bir şey! 
Trump’un Kudüs kararı da öyledir. 
AB’si, geri kalan dört daimi Güvenlik Konseyi üyesi ve bütün dünya birlik olsa bile Trump’u durduramaz, durduramayacak! İlginçtir ki onu durdurabilecek tek güç, devlet refleksinin harekete geçirilmesi sonucunda ABD’nin kendi sistemidir. 
Trump’ın Kudüs çılgınlığının nedeni, ABD sisteminin onu Başkanlık’tan etme korkusu olduğu söylenir. Sistem, Kudüs konusunda Trump’a tükürdüğünü de yalatır mı?  Göreceğiz. 
Yalatır ya da yalatmaz, işin başka bir yanı nedir biliyor musunuz? Dünya düzeni, artık Trump’ın Kudüs açıklamasının öncesindeki gibi değil artık! 
Sözün kısası BM Güvenlik Konseyi 5 daimi üyesi “dayı!” Dayı olunca da bol bol “dayılık” yapıyorlar. (Bizim ısrarla içine girmek istediğimiz, hem de bir iç hukuk olan AB hukukunu uluslararası hukuk sanarak girmek istediğimiz uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk, “işte öyle bir şey!”)

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE “DAYI”LAR YANINDA “DAYI”SI OLANLAR DA VAR
Şu “dayılık” konusuna devam edelim. Bunun için önce bir soru sorayım:
Siz, onca ters hareketine karşın, bu güne kadar BM Güvenlik Konseyi’nin İsrail aleyhine bir karar alabildiğini hiç gördünüz mü? 
Ya da Ermenistan için? Ermenistan aleyhine Güvenlik Konseyi kararı çıktı mı hiç?
Peki güney komşumuz için? Onun aleyhine olabilecek bir karar çıktı mı bu güne kadar BM Güvenlik Konseyi’nden?
Hiç biri olmadı ve bu dünya düzeni sürdükçe olmayacak.
İsrail’in BM Güvenlik Konseyi’nde ABD gibi bir “dayısı” var. (Ki zaman zaman onun dayısı rolüne soyunan başka Güvenlik Konseyi daimi üyeleri de var ya!) Dayısı/dayıları olduğu için de İsrail sık sık Gazze’yi evire çevire yıkıp döküyor. Okulları, hastahaneleri bombalıyor. Göstere göstere soykırım yapıyor. Buna karşın başta “dayısı” ABD, dünya bunu yalnızca seyrediyor. 
Resmen ve fiilen Azerbaycan toprağını sahiplenen Ermenistan aleyhine de tek bir Güvenlik Konseyi kararı alınmadı, alınmayacak; çünkü onun iki dayısı var: ABD ve Rusya, hatta diğerleri!
Güney komşumuzun dayıları çok! Rusya var, Fransa var, hatta Çin var. İngiltere ile ABD de öyle sayılabilir. Dayılar, bugüne kadar BM Güvenlik Konseyi’nde Rum Yönetimi’ne karşı hiç karar aldırtmadılar. Onu mahkûm eden Annan Raporu var çok somut örnek olarak! İleride de aldırmayacaklarını söylemek kehanet değil!
(Şu uluslararası hukuk ve uluslararası düzen ne menem bir şeyse!)

ADADAKİ TÜRK  VARLIĞININ NEDENİ/ ETMENİ/ETKENİ
Bu sayfada çok kez yazdım: Bu adada bir Kıbrıs Türk varlığı sürüyorsa, bunun yalnızca iki nedeni/etmeni/etkeni vardır, üç değil!
21 Aralık 1963te, mümkün olan en kısa zamanda, dışarıdan müdahalenin mümkün, muhtemel ya da yerinde görülmesine fırsat bırakmadan, bir iki gün içinde Kıbrıslı Türkler’den gelecek her türlü direnişi bastırarak ortaklık hükümetini yıkmak suretiyle ENOSİS’i gerçekleştirmeyi hedefleyen  Akritas Planı denen cinai tasarının hayata geçirilmesini, tüm zorluklara, yokluklara, olanaksızlıklara, olumsuzluklara karşın direnişiyle durdurdu.  Kuşkusuz bu direniş tek başına yok oluşu engelleyemezdi. Süreç içinde direniş kırılacaktı. Rum-Yunan cephesinin çılgınlığı ve hayalperestliği (yani Makarios’a karşı yapılan darbe) Türkiye’ye, garantörlüğünden doğan müdahale hakkını kullanma olanağı ve fırsatı yaratmasaydı, Enosis gerçekleşmiş olur ve bugün bu adada Türk varlığı olmazdı.
Şimdi bizden, Güney komşumuzun “dayı”sı bir çılgın’ın iki dudağının arasından çıkan sözlerle allak bullak olabilen “dünya ahvali”ni görmezlikten gelerek Türk Garantisi ile Türkiye’nin müdahale hakkından yoksun, bir devlete yamanmamızı istiyorlar. 
Hem de bizden çalınmış olan, işgal edilmiş/gaspedilmiş devlete!
İçimizden bazı safdiller de bunun borazanlığını yapabiliyorlar.
Türk garantisi çağdışı ise Trump’ın çılgınlığı ne Tanrı aşkına?
Biz aklımızı peynir ekmekle mi yedik? Ya da o kadar aptal mıyız?