7 Ocak 2018 Milletvekilliği Erken Genel Seçimi yapıldı ama uzun süre daha değişik yönleriyle gündemde kalacağa benziyor.
Aslında iç politika ya da partiler politikası benim hiç bulaşmak istemediğim konular! Bunu, beni izleyenler iyi bilir, ama bu seçim iç politikanın çok ötesinde ilklerle özellikler taşır ve sonuçlar doğurdu ya da doğuracağa benzer. Siyaset kurumunun, dar kişisel ve partisel çıkarları gözeterek Meclis’ten oybirliğiyle çıkardığı ve kamuoyunun beklentisi olan “tek seçim bölgesi”ni mantıksız çarşaf listeye dönüştüren Seçim Ve Halkoylaması Yasası değişikliği, üçte bir seçmenin sandığa gitmediği, üstelik seçmenin onda birinden çoğunun oyunun iptal edildiği bir sonuç doğurdu.

7 OCAK 2017 SEÇİMİNDE İLKLER, ÖZELLİKLER, SONUÇLAR
Nedir bu seçimin, daha önce hiçbir seçimde görülmeyen ilkleriyle değişik özellik ve sonuçları?
-Çarşaf liste yöntemi ilk kez uygulandı ve ilk kez seçmen, Meclis’te kendisini temsil edecek 50 vekilin tümüne oy verme hakkı verildi.
-Meclis’e ilk kez altı parti girdi.
-Meclis’te ilk kez temsil hakkı kazanan, biri ili ana partinin ensesinde, ki parti var.
-İlk kez Meclis’e oldukça yüksek sayı ve oranda kadın vekil girdi. (Dokuz kadın vekil - %18 temsil oranı)
- Oluşmuş olan parlamento statükosu sarsıldı, yeni dengeler oluştu.
- İlk kez, “şaibe”lerin paralamento çalışmalarında ağırlık kazanma ve bazı siyasilerin yargı önüne çıkma olasılığı doğdu.
- Daha önce de parlamenter sistemin sorgulandığı dönemler oldu ama galiba ilk kez sorgulanmanın ötesine geçme olasılığı ortaya çıktı. 
- Ona duyulan kızgınlıktan dolayı, ilk kez demokratikleşmede evrensel bir gelenek olan en büyük parti (UBP) lideri yerine, seçimin en büyük mağlubu olan parti liderinin başbakan olma olasılık ve potansiyeli doğdu.
- Olası Meclis Başkanı, ilk kez şaibeler konusunda, hükümet oluşumunu etkileyecek boyutta yetki kullanabilme noktasına geldi.   Bundan dolayı yine evrensel bir demokratik anlayış olan, Meclis Başkanı’nın en büyük partiden olması anlayışının erozyona uğrama olasılığı ortaya çıktı. 
Başka özellik ve sonuçlar da eklenebilir ama ben burada duruyorum.

BOYKOT HAKTIR AMA BU HAK BAZI AYIPLARI ORTADAN KALDIRMAZ
Bu sayfada sık sık Kıbrıs Türk seçmenini savunarak,  halkın iyileri seçmediği ya da seçemediği savlarını temsili demokrasiye ters, “seçkinci” bir yönetim anlayışı olarak gördüğümü dile getiririm. Demokrasinin,  seçkinlerin değil sıradan insanların/sokaktaki adamın, akıllı, zeki ya da dahi insanların değil orta zekâlı insanların; “mükemmel” değil, kötüler içinde en iyi yönetim biçimi olduğunu savunurum. 
Bu bağlamda oy vermemek de bana göre bir haktır. Seçime katılım oranının düşüklüğünden dolayı suçlanması gereken siyaset kurumudur/partilerdir. Siyaset kurumu/partiler için maharet, seçmeni oy kullanmaya ikna etmektir, gitmediği için suçlamak değil! 
Buna karşı,  etnik, dinsel, dilsel, ekonomik ya da başka bakımlardan güçsüz/azınlık olanların ya da  bazı zümrelerin Meclis’te temsiliyetini sağlayamamanın  “demokrasi ayıbı” olduğunu da söylemeden edemem.
Bu ülkenin engellileri çeyrek asırdır parlamentoda temsiliyet kazanma denemesi yapıyorlar. Yirmi yıl önce Mustafa Çelik’le başlayan bu deneme, 7 Ocak 2018 seçimlerinde tavan yaptı ve altı engelli, biri bağımsız değişik partilerden aday oldu. Ne yazık ki, Mustafa Çelik gibi, bu topluma damga vurmuş, “heykeli dikilecek” bir kişiyi bile saf dışı bırakan anlayış, 7 Ocak 2018 seçiminde de altı adayın hiç birine Meclis’e girme olanağı vermedi.
Bu bir ayıptır. Bir bütün olarak toplumun ayıbıdır ama özellikle adaylarına sahip çıkmayan, onları aslanın ağzında bırakan partilerin de ciddi bir ayıbıdır.
. 7 Ocak seçimlerinde dört partiden (CTP, HP, DP ve YDP) iyi bilinen dört sanatçı/şair (Bedia Balses, Orkun Bozkurt, Şirin Zaferyıldızı ve Bülent Fevzioğlu) aday oldu. Ne yazık ki  sistemi engelliler gibi, toplumun kendilerini kanıtlayan entellektüelleri olan bu sanatçıları/şairleri de tümüyle saf dışı bıraktı
Kim ne derse desin, bu da hem toplumun, hem partilerin ayıbıdır. 

REÇETE DEVLET SİSTEMİ OLMAZ
Geçen hafta dahil, çok kez bu sayfada “reçete” gibi devlet sistemi önermesi olamayacağını yazdım. Örnekler verdim. Buna karşın ısrarla, hem de idealize edilerek başkanlık sisteminin “reçete” olduğu algısı yaratılmak isteniyor.
Evet, var olan parlamenter sistem sonuç vermiyor, doğru! Yine de gözü kapalı başkanlık sistemine geçmek olamaz. “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” (insan belleği unutur anlamında) ama bu ülkenin zaten başkanlık sisteminden çok çektiği için parlamenter sisteme geçtiğini unutmak mümkün değil! 
Bunu bile bile körlemesine yeniden başkanlık sistemine nasıl geçilebilir ki?
Ben, parlamenter sistem içinde kalarak da etkin bir devlet yönetimi yaratılabileceğine inananlardanım. Bu konuda önerilerim de oldu.* Buna karşın başkanlık sistemine geçilmesine de karşı değilim. Yeter ki kendi koşullarımızı/bünyemizi iyi değerlendirelim, bu sistemin “check and balance”ını (fren ve denge)” çok ama çok iyi kuralım. 
Yoksa başımız çok ağrır ve bundan dolayı sütten dilimiz yandığı için yoğurdu üfleyerek yemek durumundayız: 
1975 Kurucu Meclis’ine öyle bir başkanlık sistemi önerilmişti ki! 
Fren ve dengeleri olmayan, “tek adam” yönetimi yaratacak bir sistemdi. Benzer bir sistem gelirse, bunun adı başkanlık sistemi olmaz, olamaz.
*Merak edenler, bu konudaki görüş ve önerilerimi, şu kitabımda bulabilirler: Kıbrıs Türk Halkı’nın Siyaset Kurumu Üzerine Deneme, Zeytin Yayınları, Lefkoşa 2014.