İnsan olan, insan gibi düşünenler için ırkçılık/ırk ayrımcılığı, elbette ve kuşkusuz ki kabul edilmezdir. Buna karşı devletlerin bir nüfus ve mülkiyet politikası olması kadar doğal bir şey olamaz. Önemli olan, bu gibi politikalarla uygulamaların, evrensel insan hak ve özgürlüklerine ters olmamasıdır ve bu açıdan baktığımızda, haklar ve özgürlükler bakımından karneleri çok iyi olan ülkelerin bile “korumacı” olduğu ve ülke yurttaşı olmayanlara ciddi boyutta yerleşme ve mülkiyet sınırlaması uyguladığı bir sır değildir. Özellikle coğrafya ve nüfus bakımından küçük olan ülkelerin bu konularda daha da duyarlı davrandığı görülür. Ne yazık ki -küçük bir coğrafyada küçük bir halkı barındıran- KKTC’nin siyaset kurumunda öyle bir duyarlılık yoktur.
Gerçekten de çevremizde akıl almaz işler oluyor. Bir yandan nüfus yapımız hızla değişirken, halkımızın elindeki mülklerin hızla yabancıların eline geçtiğini görüyoruz. Yani bu topraklardaki nüfus ve mülkiyet açısından etkinliğimiz hızla azalıyor. KKTC yurttaşları giderek “mülksüzleşiyor.” İnsanlar arasında ve dost meclislerinde en çok konuşulan konuların başında -canlı tanık olarak konuşuyorum- “bir ev sahibi olmanın” giderek olanaksızlaşması var.
Bu duruma karşın, ülkenin bir nüfus ve politikası olduğunu söylemek çok zor! Başta güvenlik, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, ulaşım, iletişim, trafik, imar, altyapı, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapı ve bunlar gibi konularda, bırakın önceden politika saptayıp planlama yapmayı, istim geriden de gelmiyor -ya da gelemiyor- ve tabii ki sonuçta saydığım ya da saymadığım konularda gereksinimlere yanıt verilemiyor. Üniversiteler adası olurken de istim geriden olsun gelmedi, yabancılar için uygulanan liberal mülkiyet uygulamasında da!

***

Aslında akıl yolu birdir, Amerika’yı yeniden keşfetmek de gerekmez. Ülkeye girişleri, gelenlerin bu ülkede kalma niyeti bakımından sıkı denetim altına alacak, kimlerin bu ülkede kalabileceklerine siz karar verecek ve bu konuda ciddî kurallar koyacak ama bu kuralları uygulayacaksınız. Başka ülkelerin uygulamalarına baktığınızda bu uygulamaları görürsünüz. Örnek olarak size benzer koşulları olan AB üyesi Malta’nın ne yaptığına bakabilirsiniz. (Sığınmacılık ve sığınmacıların apayrı bir konu olduğunu vurgulamalıyım.)
En zor ama gerekli kararı mülkiyet konusunda verip uygulamak gerekir.  Bu küçük ülkede, yabancılara tanınan ve ülkenin mülkiyet rejimini alabora edebilecek potansiyel taşıyan olabildiğince liberal mülkî haklar kesinlikle ama kesinlikle sınırlandırılmalıdır.

***

Bizdeki nüfus ve mülkiyet sorununun iki ana kaynağı var: Üniversite ve emlâk sektörleri! Bu iki sektörün ülkeye ekonomik getirisi elbette ki yadsınamaz. Buna özellikle emlak sektörünün, devlet hazinesi için ciddi boyutta bir gelir kaynağı olduğunu da ekleyelim. atta yabancıların emlak sahibi olmalarının sınırlanamamasının esas nedeninin bu olduğu yönünde güçlü bir kanaat/algı var. (Ne yalan söyleyeyim, ben de öyle düşünüyorum.)
Bu kanaat/algı, eğer gerçekten öyle ise, yani Devlet yabancıların mülk edinmelerinden kaynaklanan devlet gelirinden vazgeçemediği için yaraya dokunmuyorsa vay halimize! Bunu vebali çok ama çok ağır olur.
Bir şey daha: Mülk sahibi olurken gerekli vergi, harç vs.’deyi ödememek için sözleşme ile yetinilip tapu işlemi yapmamak epeyce yaygınmış yabancılar arasında! Yasalarımız, sözleşme ile edinilen mülkiyet hakkını,  tapuda gerekli devir işlemi yapılmasa da kabul ediyor ya, ondan! Yani anlaşılan yapancıların tapu işlemlerinden gelen gelirden kaçış da söz konusu!

***

Kıbrıs sorununa çözüm amaçlı görüşmelerin ana ama çok çetrefil konularındandı “nüfus” ve “mülkiyet” konuları! Bir biçimde yeniden bir görüşme süreci başlarsa (ki sanmıyorum, hele bırakılan yerden devam gibi bir saçmalığa anlam da veremiyorum), bu konular yine masada olacak! Sonuç iki devletli çözüm olsa bile!
Bana öyle geliyor ki KKTC’nin, bu yazıya konu olan nüfus ve mülkiyet sorunları, iki taraf arasındaki toprak ve mülkiyet sorununun da önüne geçme potansiyeli taşımaktadır. Başka bir anlatımla, bu iki sorun, KKTC ve halkı için ciddî boyuta bir kırılma noktası olmaya doğru hızla gidiyor.
Siyaset, bu konuları görmezlikten gelmeyi bırakmalı, nüfus yapımızın bozulmasına ve halkımızın mülksüzleşmesine izin verilmemelidir.