Belirli bir plana göre hareket ederek, yine çok uzun olmayan bir süre içinde ‘opera’ya, ‘bale’ye bile sahip olabiliriz. Bu söylediğime pek çok kişi ‘acaba’ diye kuşku duyacaktır, eminim. Ben yine de bunun ‘düş’ olmadığını, gerçekleştirilebilecek bir hedef olduğunu rahatça söyleyebilirim."

Bu paragraf 27 Mart 1992 tarihli Ortam gazetesinde benim imzamla çıktı. Aynı yazı 2001'de Puşkin'in Ağacı adlı deneme kitabımda da yer aldı. Ve tek bir kişi bile bana katılmadı. Dostlarım bile bıyık altından güldüler.

Dün akşam bir tarih yaşandı. Yüzlerce kişi ile birlikte ben de bu topraklardan doğan ilk opera "Arap Ali"ye tanıklık ettim. Dün gece benim de gecemdi. Mutlu oldum. Zaman zaman gözlerim ıslandı. Yıllarca önce paylaştığım öngörümün "düş" olmadığını görmekten büyük mutluluk mu olur? Tek sözcükle muhteşemdi dün gece.
Katkısı olan herkese, her kuruma sonsuz teşekkürler.

YA SONRASI….

Yukarıdaki paylaşımı, ilk operamız “Arap Ali”nin, 19 Eylül 2019 akşamı Gazimağusa KÜKOM’da sahnelenmesinden bir gün sonra, 20 Eylül 2019 günü sosyal medyadan yaptım. Olayın muhteşemliğinin, salt sanatsal açıdan olduğunu vurgulamam gerekir. Ayrıca ilk, her zaman güzeldir ve “gerçek” anlamıyla muhteşem bir sanat olayı yaşadık.

Ama bir sorun var: Müzikten edebiyata, tiyatrodan baleye, görsellikten gösteri sanatlarına kadar, hemen hemen tüm sanatların bir birleşimi olup da oldukça para isteyen operanın sürdürülebilirliği nasıl sağlanacak? Yaşanan muhteşem olayın, yalnızca saman alevi olmaması için ne yapıldı, ya da yapılacak?

Bu sorular akla gelince, muhteşem sanat olayının coşku, mutluluk ve sevinci buruklaşır,  hüzne dönüşür.

Sanatımız, hele de tiyatromuz söz konusu olduğunda, “bir dokunur bin ah” dinlersiniz. Yanan binası öylece duran “binasız” bir devlet tiyatromuz, parası başka yere harcandığı için yarım kalan bir belediye tiyatrosu binamız, perişanlıkları yaşayan bir güzel sanatlar lisemiz, bütçesi gülünç bir Kültür Dairemiz var.

Sanat altyapımız berbat! Bir sanat müzemiz, bir konser salonumuz yok.

Bu durumda, kuruluş çalışmaları devam ettiği söylenen Devlet Opera ve Balesi konusunda nasıl iyimser olacaksınız ki?    

Olması gerekirken olmayanlarımız ve hiç olmayanlarımız için siyasetin mazereti hazır: “Kaynak yok.”    

Peki be kardeşim ama tam sayısını bilmediğim çim sahamız var. Sözde amatör ama aslında profesyonel liglerimiz var kamudan nemalanan! Bunlar için kaynak bulunabiliyor. En azından bu kaynaklardan sanata, kültüre, bilime de ayırsanıza bir miktar!

Yanıt hazır: “Yasa izin vermiyor.”  

O zaman yasayı değiştirseniz ya!

Hemen başka mazeret bulunur: “Ama bu kaynaklar spordan kaynaklanıyor.”

Peki ama öyle de olsa, bu Kuran ayeti mi değişmeyen? Hem o kaynaklar arasında Milli Piyango, Devlet Piyangosu gibi, sporla hiç ilgisi olmayanlar da var.

Sözün kısası,  bu sayfaya sıkça ansıttığım, “şecaat arz ederken merdî kıptî sirkatin söyler” söz konusu!

SANATLA İLGİSİ OLMAYAN OLUMSUZLUKLAR

Genel anlamda sanatsal olaylar için geçerli olan ve o muhteşem gece de yaşanan bazı olumsuzluklara, olayın sanatsal boyutunu soyutlayarak değinmeden edemeyeceğim. 

Salonun orta bölümünün tam ortasında, tam beş kameranın çekim yapması, seyirciye yapılan en büyük saygısızlıktı. Düşünün ki o beş kameranın arkasındaki onlarca koltukta oturan onlarca kişi sahneyi tam göremedi. Eğer çekim için izin verilecekse, bunun seyirciyi rahatsız etmeyecek biçimde düzenlenmesi gerekirdi.

İkinci büyük olumsuzluk protokol denen ve bizde abartılı biçimde, siyasal görünürlülük olarak algılanan olgudur. Böylesi bir sanat olayında, geleceklerini önceden bildirmeleri koşuluyla protokol için çok sınırlı sayıda yer ayrılabilir ama salonun kocaman bir bölümünü, gelebilirler düşüncesiyle ayırmak, kimse kusura bakmasın ama işgüzarlık ve de saçmalıktır.

Başka bir saçmalık, böylesi bir sanat olayında, medya ordusunun sanat olayına sırt çevirerek yalnız protokol ile ilgilenmesidir. O gece müzik sanatçıları sahnede yerlerini alırken protokol da salona girdi ve medya ordusu, sanatçılara sırtını dönerek protokol için peş peşe flaş patlattı. Benzer olay kapanışta da oldu. İzleyiciler coşkun bir biçimde sanatçılara alkış tutarken, medya ordusu yine sırtını sanatçılara çevirip alkışa katılan protokol için peş peşe flaşlar patlattı.

Bir şeyden çok kaygılandım. Kapanışta protokol sahneye çağrılıp konuşma yaptırılır mı diye? Maalesef bir sanat olayını siyasal arenaya çevirmek, bizde çokça görülen, çok yaygın bir saçmalıktır. Tabii ki minareyi çalan kılıfını hazırlar örneği, bunun da kılıfı, teşekkür etme, plaket verme vs ile hazırlanır. Ben kişi olarak bunun karşısındayım. İlle de öyle bir şey yapılacaksa bunun formülü bulunur. İlle de o salonda yapılacaksa, en başta, sanatsal olay başlamadan yapılır.

Bir şey daha: Dört yıl Ankara’da yaşadım. Çok da gidişlerim oldu oraya. Tiyatrolarına, operalarına, balelerine gittim. Protokolun da katıldığı birçok ilkte bulundum. Cüneyt Gökçer’in dakikalarca ayakta alkışlandığı Kıral Oidipus’un ilk sahnelenişine tanık oldum. Tek bir kez bile medya ordusunun salona girdiğine hiç tanık olmadım. Medya ordusu, işini salonun dışında, protokol tiyatroya girerken yaptı hep! Bizde de yapılması gereken budur. Salonda protokol gösterisi yapmak sanata saygısızlığın ta kendisidir.

SON OLARAK

Salon çok kalabalıktı. Curcuna söz konusuydu. Ancak opera başladıktan sonra o kalabalık gösteriyi sessizce izledi. Aklıma Namık Kemal’in Gülnihal oyununu 1300 kişinin “sanki bir mabedde imiş gibi” izlediğini (1908/9) yazan Söz gazetesi geldi. Tiyatro ve elbette operanın önemli bir unsurudur izleyici!        

Arap Ali Operası’na katkı yapanları tek tek herkesi sayıp tek tek teşekkür etmek isterdim ama buna olanak yok ama kişi bağlamında tek bir değinmede bulunmadan edemeyeceğim.

Libretto (kurgu/senaryo yazarı denebilir sanırım.) olarak, çok yakından tanıdığım edebiyatçı (şair, öykücü, romancı) dostum Havva Tekin adını görünce şaşırdım. Libretto kaleme alındığına göre operayı iyi biliyor demektir. Onun, ilk operamıza da imza atan Ali Hoca’nın ve sahne yönetmeni Aytaç Manizade’nin kişiliğinde Arap Ali’ye katkı yapan tüm sanatçı ve çalışanları ve elbette ilgili kurumları kutlarım. Eğer siyaset yollarını tıkamazsa, bu ilkin arkasını getireceklerinden hiç kuşkum yoktur.