Bir ülkedeki siyasal parti sistemini, elbette ki tarihsel süreç ve büyük oranda seçim sistemi belirler. Çoğunluk/dar bölge sistemi uygulayan İngiltere ve ABD gibi ülkelerde, sistem büyük oranda iki ana partiye dayalı olarak çalışır. Oransal seçim sistemi uygulayan ülkelerde ise, doğal olarak çok parti ortaya çıkar. Oransal seçim sisteminin sonucu olarak KKTC’de de çok partili bir yapı oluştu. Nitekim günümüz hükümeti dört partiden oluşan bir ortaklık hükümetidir.      
KKTC siyasal sistemi ve siyasal partileri (gerek sağda gerekse solda,) genellikle seçkinlerin/egemenlerin girişimi/insiyatifiyle, yukarıdan aşağıya doğru kuruldu, kitleler belirleyici olmadı. Oysaki daha 1940’lardaki Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu’nun oluşması sürecinde bile, “Kıbrıs Adası Türk İşçi Birlikleri Siyasi Partisi”ni kurma amaçlanmıştı. 
İşin daha da kötüsü siyasal partiler, süreç içinde oligarşik yapılanma içine girdiler. Partilerin  üye kayıtları ne derece sağlıklıdır sorusu haksız bir soru değil! Hele hele delege sisteminde delegelerin parti merkezindeki oligarşik yapının yönlendirmesine göre belirlenmekte olduğu ve giderek bunun süreklileştiği de sır değil!
Değişik partilerde oligarşik yapıdan kurtulma çabaları olduğu yadsınamaz. Kurucularından olduğum Toplumcu Kurtuluş Partisi’nde, kısa sürede delege sisteminden vazgeçilmiş, parti içi seçimlerde tüm üyelere oy hakkı tanınmıştı. Bununla Amerika yeniden keşfedilmiyordu. Değişik ülkelerde değişik uygulamalar zaten vardı. ABD örneği var mesela! Orada bazı eyaletlerde, partili adayların belirlenmesinde yapılan ön seçimlerde, dileyen her yurttaşın oy kullanma hakkı vardır.

UBP’DE PARTİ İÇİ DEMOKRASİ ADINA ÖNEMLİ BİR AŞAMA
Sözü, Ulusal Birlik Partisi’nin Parti Genel Başkanı ile parti organlarının, delege sistemiyle değil tüm üyelerin oy kullanmasıyla seçilmesi konusuna getireceğim. 
Ulusal Birlik Partisi’nin, 2 - 3 Kasım 2018 tarihli 21’inci Olağan Kurultayı’nda  Genel Başkanı ile başta partinin karar organı olan Parti Meclisi başta olmak üzere diğer organlarını tüm üyelerinin oy kullandığı bir seçimle seçmesi; bu işin patırtısız gürültüsüz başarılabilmesi (ülkemiz, genel anlamda demokrasi tarihimiz, özelde parti içi demokrasi bakımından), özellikle oligarşik yapının etkisizleşmesi anlamında, küçümsenemeyecek, göz ardı edilemeyecek ciddi ve önemli bir olaydır. 
Üstelik işin başka bir yönü daha vardır:
Medya haberlerine göre, UBP Kurultayı’nda oy kullanma hakkı olan üye sayısı, 11 889 kişi! Bu sayı bizim somut koşullarımıza göre müthiştir. 
7 Ocak 2018 Milletvekili Genel Seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip toplam seçmen sayısı, Yüksek Seçim Kurulu’nun açıklamasına göre 188 668’di. (Tabii ki bu sayı bir miktar yükselmiş olabilir. )
11 889 (on bir sekiz yüz seksen dokuz) UBP üyesinin, 188 668 (yüz seksen sekiz bin altı yüz altmış sekiz) olan KKTC seçmen sayısı içindeki oy oranı % 6.30’dur.
Elbette ki 11 889 üyeden 4887’sinin, oy hakları olduğu halde, Kurultay’a katılmayıp oy kullanmaması sorgulanması gereken bir olgudur. Ama bu olgu, KKTC seçmenlerinin % 6.30’sının UBP üyesi olduğu gerçeğini değiştirmez. 
Bu oran, Ulusal Birlik Partisi’nin 7 Ocak 2018’de yapılan son genel seçimde %38 oy almasını da, her yönüyle değil ama bir bakımdan anlatmaktadır sanırım.  
UBP Genel Başkanı’nın böyle bir seçmen kitlesi tarafından seçilmiş olması, bir siyasetçi için öpülüp başa konulacak bir olgudur. Bu bağlamda Ersin Tatar’ın ilk turda başa güreşmesi ve 7002 oyun 2592’sini alarak % 37.07 oy oranı ile seçilmesinin de, kendisi için kutlanmaya eğer bir başarısı olduğu kesindir.   

ERSİN TATAR BAŞKANLIĞINDAKİ UBP MUHALEFET YAPABİLECEK Mİ?
7 Ocak )2018) seçimlerinden sonra, 6 Şubat 2018 tarihli Vatan gazetesinde çıkan “YENİ BİR DÖNEM (Mİ?)” başlıklı yazımın “UBP GEÇMİŞTE MUHALEFET YAPAMADI, ŞİMDİ YAPABİLECEK Mİ?” ara başlıklı bölümü şöyle idi:
“Seçimin en büyük galibi olan ve seçmenin iktidar olarak işaret ettiği UBP, önümüzdeki dönemin ana muhalefeti olacak! 
“Parlamenter sistemimizin elbette ki ciddi ve güçlü bir muhalefete gereksinimi vardır da, geçmişte muhalefet edemediğini, muhalefet becerisi olmadığını gösterdi UBP! Hem de birçok kez! Şimdi ana muhalefetliğini, gerçek anlamda etkili bir ana muhalefet olarak gösterebilecek mi? Özellikle başı devekuşu örneği kuma gömülü olan yeni hükümetin Kıbrıs sorunundaki ortak politikasızlığı karşısında ne yapacak? 
“Kurulan hükümetin başarısızlığının, en çok UBP’ye yarayacağı kesin! Bu durumda UBP’nin tek başına iktidara gelme olasılığı dillendiriliyor çoğu çevrelerde!  
 “Buna katılırım ama tek başına kurulan hükümetin başarısızlığı yetmez buna! UBP’nin göstereceği muhalefetin etkinliği de gerekir.
“Şunu belirtmem gerekir ki, benimsediğim bir parti olmamasına karşın, küçük ve basit de düşünmediğimden, bu toplumun ve bu devletin UBP’ye gereksinimi olduğunu söylemekten kaçınmam!”

SÖZÜN KISASI
Bir daha yineliyorum: UBP benimsediğim bir parti değil! Buna karşın, (küçük ve basit de düşünmediğimden), bu toplumun ve bu devletin UBP’ye gereksinimi olduğu kesin!
Ersin Tatar’ın başarısının aşağıdaki üç konudaki performansına bağlı olduğunu düşünüyorum:
•Kurultay’la güçlendiğine inandığım UBP’nin bütünlüğünü koruyabilmesi gerekir.
•Gerçek anlamda etkili bir muhalefet sergilemesi koşuldur.
•Siyasetin saygınlığının ayaklar altına alındığı, dibe vurduğu sır değildir. Siyasete güvenilmediği de sır değildir. Bu konuda göstereceği performans yaşamsaldır, belki de ilk ikisinden de önemlidir.
Ersin Tatar’a çıktığı yolda başarılar dilerim.