Bizdeki temsili demokrasimizin “kısıtlılığı”nı “Mısır’daki Sağır Sultan bile duydu” ama  siyaset kurumu bu konuda adım atmama konusunda bayağı dirençli! Sistemin en kısıtlayıcı özelliği olan “seçim bağlaşıklıkları, insiyatifleri ve platformları” yasağı titizlikle korunuyor. Üstüne üstlük, bugünün iktidar ortağı partileri olan CTP ile DP dahil partilerin çoğu yasağı kaldırıp demokratikleşmede önemli bir adım atmazken, “hep bana yalnız bana” anlayışıyla yasağı bile bile çiğnemekte sakınca görmeden bağlaşık/insiyatif/platform’la seçimlere girmeyi yeğlediler. Başkalarının önüne dikilen yasakları, kendileri için delik deşik ettiler. Seçim sistemimizde başka kısıtlayıcı kurallar da vardır: Kamu görevlilerine uygulanan fiili ayrımcılık; “erkek egemen” nitelikli çarpık temsiliyet; büyük olasılıkla sayıları ülkede ikamet edenlerden çok olan Dış Kıbrıslı Türkler’e KKTC demokrasisinde yer olmaması gibi! Yani etnik, dinsel, dilsel, ekonomik ya da başka bakımlardan güçsüz/azınlık olanların ya da bazı zümrelerin Meclis’te temsiliyetinin önünde engeller var ki bu bir “demokrasi ayıbı”dır. Şimdi de bu kısıtlılıklar yani demokrasi ayıbı yokmuş gibi, belediye seçimlerini siyasal partilerden arındırmak gibi “parlak” bir görüş ortaya çıktı.  Neymiş efendim, 2018 Mali Yılı Bütçe Yasası Meclis’ten geçer geçmez, ülkeyi yerel yönetim seçimleriyle ilgili köklü bir değişiklik bekleniyormuş.  Bakanlar Kurulu’ndan geçirilmeye hazır olduğu söylenen yasa tasarısına göre bundan böyle belediyelerde, aynen muhtarlar gibi bağımsız olarak aday olunabilecek; böylece belediyeler, sıkıntılarının asıl kaynağı olan partizanlıktan kurtulmuş olacakmış. (14 Mart 2018 tarihli Kıbrıs Postası)
Benim elde ettiğim bilgiye göre, sözü edilen tasarı, geçmiş UBP hükümeti tarafından hazırlanmış ama şimdiki hükümet de bunu göz ardı etmemiş.  

SİYASAL PARTİLERİ BELEDİYE SEÇİMLERİNDEN DIŞLAMAK ANAYASA’YA AYKIRI
Çağdaş çoğulcu demokrasinin (değişik bir deyişle çoğulculuğunun), partilerle somutlaştığı, yani partisiz çoğulculuk olamayacağı gerçeği bir yana bırakılsa bile, partisiz seçim anayasaya terstir. Anayasa’nın “Siyasal Parti Kurma ve Partilerin Siyasal Hayattaki Yeri” başlıklı 70’inci maddesinin “Siyasal partiler, ister iktidarda ister muhalefette olsunlar, demokratik siyasal hayatın vazgeçilmez öğeleridir.” biçimindeki (3)’üncü fıkrası durdukça, partisiz belediyeyi hayal bile edemezsiniz. 
Belediye seçimleri, “demokratik siyasal hayat” dışında mıdır ki partileri belediye seçimlerinden dışlayacaksınız? Ayrıca, siyasal partiler demokrasinin vazgeçilmez ögeleridir de seçmen ve seçilmek isteyenlerin iradelerini olabildiğince özgür ve kısıntısız biçimde kullanma hakları vazgeçilir midir? 
Demokrasi, hukuksal ve anayasal olduğu kadar, elbette ki siyasal bir süreçtir de! Ve demokrasinin “görünürlülüğü,” oy hakkına sahip olanlarla seçmen olabileceklerin sayısının artması yani kitleselleşmesi; oy kullanma ve aday olma sınırlarıyla yasaklarının ortadan kaldırılmasıyla doğru orantılıdır. Eğer siz seçmenin elinden,  demokratik siyasal hayatın vazgeçilmez öğeleri olan partileri tercih etme hakkını elinden alırsanız, demokrasinin yaygınlaşmasını değil, daraltılmasını sağlarsınız.
Anayasa “partilerin demokrasiniz vazgeçilmez ögeleri olduğunu“ söylüyor ama sadece  “yalnız siyasal partilerin demokrasinin vazgeçilmez ögeleri olduğu”nu söylemiyor. Yani seçim yarışında siyasal partilerin yanında bağımsızlar da olmalıdır. Marifet, anayasaya, anayasanın ruhuna ters biçimde seçmeni metazori partilere yönlendirmek değil, partilerin seçmeni kendilerine yönlendirecek politikalar üretmeleridir, seçmende güven yaratmalarıdır, seçmeni partiler dışında seçenek arama zorunda bırakmamalarıdır. Yani seçmen partilere yönlenmiyorsa bunun sorumluluğu partilerin kendilerindedir, seçim yasasında değil!
Kaldı ki seçmen, özellikle belediye başkanlıklarında bal gibi bağımsız aday – partili aday ayırımını yapıyor ve gerektiğinde bağımsız adaylara yönelip onları seçebiliyor. Sayısız örnek var bu konuda! Buna karşın ille de ben seni bağımsız belediye başkanı seçmeye mahkûm ediyorum demek hangi aklın ürünüdür?
Yani belediye başkanları zaten bağımsız seçilebiliyor. Eğer gerçekten bağımsız insanların milletvekili, belediye meclisi üyesi olarak da siyasette yer alması isteniyorsa, yapılması gereken Seçim Ve Halkoylaması Yasasında o yönde gerekli olan yasal düzenlemelerdir.     

DEMOKRASİLERDE SUÇLU ARAMAK
Bu ülkede her zaman bir suçlu (?) bulma modası maalesef çok yaygın. Bu sayfada sık sık Kıbrıs Türk seçmenini savunarak,  halkın iyileri seçmediği ya da seçemediği savlarını temsili demokrasiye ters, “seçkinci” bir yönetim anlayışı olarak gördüğümü dile getiririm. Demokrasinin,  seçkinlerin değil sıradan insanların/sokaktaki adamın, akıllı, zeki ya da dahi insanların değil orta zekâlı insanların; “mükemmel” değil, kötüler içinde en iyi yönetim biçimi olduğunu savunurum. 
Son seçimdeki katılım oranı düşüklüğünden de seçmeni suçlayanlar olmuştu. Oysa oy vermemek de bir haktır. Seçime katılım oranının düşüklüğünden dolayı suçlanması gereken siyaset kurumudur/partilerdir. Maharet, seçmeni oy kullanmaya ikna etmektir, gitmediği için suçlamak değil!
Belediye seçimlerinden partileri dışlamak da aynı seçkinci anlayışın başka bir tezahürüdür.

SON OLARAK
Geçen hafta da bu sayfada yazdım. Böyle bir tasarı kim tarafından hazırlanırsa hazırlansın fark etmez. Partilerin sorumluluktan kaçması anlamına gelir. Değişik vesilelerle vurguladığım, “başı kuma gömülü devekuşu” anlayışı ya da ünlü Osmanlı Maarif (Eğitim) Nazırı’nın  “şu mektepler olmasaydı, şu maarifi ne güzel yönetirdim” deyişine benzer bir durum söz konusu çünkü!
Eğer böyle bir yasa tasarısı “Bakanlar Kurulu’ndan ve de Meclis’ten geçerse genel anlamda demokrasimiz ve hükümetin demokratik anlayışı bakımından ümitsizliğe düşmemiz gerekir.