Mehmet Tahir Doluner, sevdiğim bir şairdir. Daha çok hece veznini kullandı. Şiirlerinde katıksız, duru, tertemiz bir yurt ve doğa sevgisi var. Ülkesinin toprağı, suyu, taşı, bitki örtüsü, çiçeği, kuşu, böceği ve akla gelen her şeyi ona esin kaynağı oldu.

Avlusundaki fareyi, fareleri tutan yılanı, yılanı öldürdükten sonra farelerin çoğalmasını ve doğa dengesinin bozulmasını şiirle anlattı. Çaltı kuşu, acımasız avcı, çöplük, Kıbrıs eşeği, Dikmen Çöplüğü, oyulan Beşparmaklar, karga, harnıp ağacı, orkide çiçeği, şeftali kebabı, horoz lâlesi, Kıbrıs yaban eşeği, zeytin ağacı, sinek, keklik, zerdali, yasemin, yusufcuk (mandalina), kumru, serçe şiirlerine konu oldu.

Bazen nostaljik duyguları ağır basarak geçmişi özledi. Çocukluk günlerini, gençlik günlerini, eski Kıbrıs’ı anlattı şiirle! Bazen da kafası kızarak politikacılara veryansın etti.

“Düğün değil seyran değil, eniştem beni niye öptü” örneği nereden çıktı şimdi Mehmet Tahir Doluner diye düşünebilirsiniz.

Hemen açıklayayım: Bülent Fevzioğlu’nun kalemini kullanma biçimine, görüşlerini şiirle açıklamasına ya da ona saldıranlara şiirle yanıt vermesi çok hoş! Bülent, 7 Ocak 2018 seçimlerinde milletvekili adayı ve kendisini sosyal medyada şiirle anlatıyor, ona saldıranlara şiirle yanıt veriyor.

Dilerim Meclis’e girer. Meclis’te “şiirli politika,” çirkin politikaya güzellik katar.

Bülent milletvekili adayı olduğu için seçim şiirlerini burada kullanmak istemediğimden, onun yerine Mehmet Tahir’den söz etmek geldi aklıma!

Mehmet Tahir Doluner’in, kafası kızarak politikacılara veryansın ettiği “CÜCE ADAM” adlı şiiri ile başlayalım:

“Boğaz’a hem okul, hem de bir cami”

Diyerek geçti hep, uzun yılların;

Bu aldatmacanın geldi encamı;

Artık ayrılmalı bizden yolların…

* * *

           

Ne okul, ne cami, ne de kabristan;

Geçince seçimler hemen tornistan;

İmanım gevredi benim bu hırstan;

Ayrılmalı artık bizden yolların…

* * *

Beni ikide bir korkutaraktan;

Ensemde o biçim oturaraktan;

Bir de bıyığıma osuraraktan;

Geçti hep o zehir, kısır yılların

* * *

Bu mihnet, bu ateş, yanar derinde;

Toplumun sızlayan, yanık böğründe;

Çıkacak acısı günün birinde;

Bize çektirdiğin acı yılların

Onun ironik “BU VATAN KİMİNadlı şiirini de okuyalım:

Bu vatan, koşarak, tam bir solukta

Çabucak köşeyi dönenlerindir

Canı çektiğinde keyfe gelip de

Bizlere cartayı çekenlerindir

***

Bu vatan, unutma, bugüne bugün

Ne yapsak, ne etsek her zaman, her gün

Bir yolunu bulup her türlü suyun

Yağ gibi yüzüne çıkanlarındır

***

Bu vatan bağrına hiç abanmadan

Göç eden halkına asla yanmadan

Durup dinlenmeden, hiç usanmadan

İçine o biçim edenlerindir

***

Neden bu toplumun görmez özleri

Neden hiç anlamaz durduğu yeri

Bilmez mi bu ülke yıllardan beri

Ocağına incir dikenlerindir

Doluner, 1999 yılında yayımladığı son kitabında hece vezni yerine, ilk kez serbest şiir yazdı ve  yurdumuzun bir bölümünde yaptığı iki günlük gezi izlenimlerini şiirle anlattı. Bu bağlamda karşılaştığı olumsuzlukları dile getirdi.

Tümünü burada vermek olanağı yok! Birkaçını verelim:

Biri, günümüzde de, hem de bu seçim öncesinde bile, günlerce yol ortasında kalan hayvan ölüleri konusudur. Şöyle der:

Söyle dostum bilirsen

Sahipsiz mi o yerler

Kimlerdir oralardan bu ülkeden sorumlu

Emin ol ordan geçen bu duruma ya güler,

Ya da bu idareye

On kez “lanet olsun” der

 Aynı gezide, Beşparmaklar’dan geçerken “oydular birçok yerden dağı merhametsizce” diye yakınır ve bu durum sürerse sonucu işaret eder:

Hiç şaşma yok olursa

Bu hal böyle giderse

Beşparmak’ın beşi de yakın gelecekte

Ama yalnız yakınmak ve sonucu işaret etmekle yetinmez, Namık Kemal’in “bulunur kurtaracak batı kara maderini” benzeri bir dizeyle umutsuz olmadığını gösterir:

Bulunur, eğer bir ses “yeter be yeter” derse

Bir dönemin önemli sorunu DİKMEN ÇÖPLÜĞÜ için de benzer ironik haykırışı vardı Doluner’in:

Es dikmen yelleri es, Meclis’in üzerine

Girsin dumanları hep, kapısından içeri

Yerleşsin o beylerin tek tek akciğerine

Bayram etsin azacık onların da ciğeri

1930’da Sütlüce doğumlu ve lise eğitimli olan Mehmet Tahir Doluner, öğrencilik yıllarında şiirler yazmasına ve şiirleri zamanın dergi ve gazetelerinde yayınlanmasına karşın, 1950’de memur olunca kalemi sustu. 1973’te emekli oldu. 1980’de Avusturalya’ya göç etti.

Avustralya’da ilk kez duyduğu bir Kıbrıs türküsünün kendisini nasıl etkilediğini ve kabaran yurt özlemini şöyle anlatır:

BEŞPARMAK DAĞI SIRA

(Ekrem YEŞİLADA’ya)

Bir sabah Melburun’dan çıktık bir gezintiye;

Güzel, rahat bir yerde piknik yapalım diye;

Yeşil bir dağ başında karar verdik duralım;

Rahatça, yavaş yavaş soframızı kuralım;

Ateşleyip mangalı şişleri sıraladım;

Sonra uzaktan gelen bir sesle donakaldım;

Yanık yanık girerken o ses benim ruhuma;

Adeta, birdenbire dönüverdim yurduma;

Hançer gibi gelirdi, kalbimi yara yara;

O ses durmadan öyle “Beşparmak dağı sıra”;

Bizim türkümüzdü o, “Gönyelide çınar yok”;

Zaten çoktan yok olup kurumuştu pınarlar;

Kurumuştu ardından çok geçmeden çınarlar;

Durmaz aşık haykırır, “bana kulak veren yok;

Dalmıştım uzaklara, kömüre baka baka;

Beşparmak dağlarına, içimi çeke çeke;

Ne bilirdim o dağlar bir gün yanacaktı;

Üç yüzyıllık bir orman ani kül olacaktı:

                        * * *

Ne zaman türkü duysan bir gurbet diyarında;

Emin ol acı bir şey yanacak ciğerinde;

Ne zaman yanık bir ses gelse kulağına;

Mutlaka tıkanacak bir şeyler gırtlağına;

O şeyler, sakın şaşma gurbet acısıdır;

Gurbette kahrolmanın mutlak habercisidir;

Kahrından gider insan doğru dürüst gülmeden;

Kısa zaman içinde “aman” bile demeden…

1993’te Kıbrıs özlemi ağır bastı ve yurduna geri döndü.

1995’te katıldığı bir şiir şöleninde içindeki şiir dürtüsü depreşti. Yeniden yazmaya başladı. Bu yeniden yazış adeta patlamaya dönüştü ve peş peşe kitaplar yayımladı. Şiirlerinin edebi değeri tartışılabilir ama duyarlılıkları ile derin iz bıraktığına ve çağdaş bir halk ozanı olduğuna inanıyorum.  

            Seçim vesilesiyle de olsa, onu anmış olduk. Ruhu şad olsun.

            Yazımı, Bülent Fevzioğlu’na da ithaf ederek, Mehmet Tahir Doluner’in değişik kitaplarında ısrarla yinelediği, Mehmet Emin Yurdakul’un dizeleri ile bitireyim:

            Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,

            Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir