Aslında bu haftaki yazımda, Fransa’nın Rum Yönetimiyle, adada ona askeri üs olanağı sağlayan askeri işbirliği ilişkilerini ele almayı düşünmüştüm.

Beni okuyanlar ekonomist dostum Kenan Mortan’ı ve zaman zaman onun yazılarını bu sayfada yansıttığımı bilirler. Bir internet sayfasında yayımlanmakta olan yazıları ilginç, doyurucu, güvenli ve bilgilendiricidir. Çok sayıda haber, belge ve kitapları özümseyerek harmanlayan bu yazılardaki bilgilere ulaşmaya kalksanız, günler size yetmez, zaman sıkıntısı da çekersiniz ama Kenan Mortan’ı okursanız, bir gazete yazısıyla 9-10 dakikada, güvenilir (ki çağımızda yazılanların güvenirliliği ciddi boyutta kuşkuludur) bilgiye ulaşırsınız.

Kenan Mortan’ın 2 Şubat 2019 tarihli Uluslararası “İşbirliği” yazısı aynen öyle bir yazıdır. Dünyanın nereye doğru gittiğini yansıtan, içeriğinde ironik iğnemeler de olan bu yazıyı paylaşmadan edemedim.

Hem, bu haftaki yazımda konu etmeyi düşündüğüm, Fransa’nın Kıbrıs’ta askeri güç bulundurma isteği, (Anastasiades’in başka hesapları yanında), Mortan’ın yazısının sonundaki “’benden başka büyük yok’ diyen bir dünya liderliği, ‘tek sesle’ aslında bir yeni dünya paylaşım  savaşına tamtam çalmış olmuyor mu?” sorusunu sordurtmaz mı insana?

Yazıyı aynen, noktası virgülüyle paylaşıyorum:

           
G 2O BİLDİRİSİ NE DİYOR?

Uluslararası  zirvelerin  bildirileri bazen  hiçbir şey, bazen de çok şeyler  söyler. 30 Kasım-1 Aralık 2018 tarihlerinde Buenos Aires’de buluşan G 20  liderlerinin yayınladıkları deklarasyon  sadece ve sadece “işbirliği”ni dile getirdi.

ABD liderliğinin çoktan gözden çıkardığı  Dünya Ticaret Organizasyonu (DTÖ) için “reform   görmesinin  devamı” sözleri yer aldı. DTÖ için “Büyüme, istihdam ve kalkınma için önemli bir güç kaynağı, uluslararası ticaret ve yatırımdır. Bu anlamda çok taraflı ticaret sisteminin edinimlerinin bilincindeyiz. Bu sistemin hedeflerinde bir daralma yaşanmaktadır, ancak (yeniden)geliştirilmesi için bir alan vardır. Bu nedenle, DTÖ‘nün işlevinin geliştirecek reformların yapılmasını destekliyoruz”(27.madde) denildi.  

Daha yakından bakarak,7.5 sayfalık ve 31 maddeden oluşan Deklarasyon’un 19-28 maddeleri tümüyle  “çok taraflı” uluslararası kurumların anlamlı gayretlerini övüyor. “Çok taraflı” gayretlerin devamını arzuluyor. Tek olumsuzluk, 21. maddede ABD‘nin Paris İklim Anlaşması’ndan imzasını çektiğine yaptığı vurgu. Bu önceden de biliniyordu…

Dünya liderliği kısacası “Kurallı bir uluslararası düzenin geliştirilmesi konusundaki  taahhüdü teyid ediyordu.”   

Bildiri, G 20‘lerin çok taraflı bir işbirliğine devam edecekleri yolunda adeta bir “yazılı” bir taahhütname.

***

Derken, çok değil, deklarasyon metninin mürekebi  kurumadan, imzadan hemen 2 gün sonra, ABD liderliği “tek taraflı”  bir sesle, Çin’den olan ticareti kısıtlayacaklarına  ilişkin bir tehdit savurdu. Bir gün sonra, bir Çin elektronik  girişiminin varisi bir  kadın yönetici “BD ambargosu altındaki İrana  mal sattığı” savıyla, ABD‘nin istemiyle, üstelik Kanada’da  tutuklandı.
Neler oluyordu? 


DÜNYADAKİ EVRİLME
Sanayi devrimine girildiği 18.yy’da dünyada 20 ülke vardı. Tek taraflı işlese de   hareketli bir dünya ticareti vardı. 1920’de Milletler Cemiyeti’nin kuruluşuna 44 ülke imza koydu. Bu anlaşma, Birleşmiş Milletler’in çekirdeğiydi. Bu barış anlaşmasına aynı zamanda karşılıklı alıp-vermek için bir sulh anlaşması olarak bakmak mümkün. Zaten yaşamanın  başka bir yolu yoktu.

BM’i kuran   anlaşmaya imza  koyan ülke sayısı ise 50. Yetmiş yaşına  basan  İnsan Hakları Bildirgesi, 10 Aralık  1948‘de  yürürlüğe girdiğinde imza koyan ülke sayısı 56 idi.

20 yy.’da Avrupa’da var olan 44 devletin 14’ü bu yüzyılın çocuğu. Yaşamaları ancak birbirlerinden alıp satmalarıyla mümkün! 2018 ‘de BM’nin  artık 195 üyesi var. En fazla üye Afrika’dan, 54 ülke var. Bunu 48 devletle Asya, 44 devletle Avrupa, 33 devletle Latin Amerika ve 14 ülkeyle Okyanusya bölgesi izliyor. Zenginliğin yoğunlaştığı Kuzey Amerika’da, BM üyesi sadece 2 ( ABD ve Kanada).

Ülke sayısı arttıkça, buna koşut dünya ticareti gelişti. Artan nüfus, işbölümünü kaçınılmaz kılıyor. Günümüzde dünya nüfusu 7,7 milyar. 200 yılda nüfusunu 1 milyardan 7 katına çıkaran insanoğlu hep aldı/verdi, anlaşmalar da buna zemin yarattı.

Kapılarını kapatabilecek, kendi kendine yeterli olan tek ülke ABD. Belki de bu nedenle “Önce ABD” sloganını kullananlar, bu ülkedebu denli kabul görmekte. Ama bu ülke bile sınırlarını ticarete kapatsa, yaşam maliyetinde çok büyük artışları kabul etmek zorunda kalır.             

SMİTHDEN BUGÜNE

Adam Smith, 0 yıllık bir yazım süresi sonunda 1776’da “Milletlerin Refahı” eserini yayınlar. (Adı aslında daha uzun ama herkes bu adla tanır, bu nedenle böyle andım.) Eser, “Newton Yasası”’  kadar önemli. Zira üretim kaynaklarının en etkin kullanımlarını öngörür. Devamında, işbölümünün pazarın büyüklüğü kadar mümkün olduğunu savlar. Öz çıkarlar, ancak kaynak dağılımı ile bütünleştiğinde en fazla noktasına ulaşır.

Adam Smith’in “Kendi çıkarını en iyilemenin insanın temel özelliği” temel savı olduğu söylenir, ama öyle değildir. Smith’de sorun herkesin çıkarının oydaşdığı hali aramaktır. Kimi iktisat tarihçisi, Smith’de dile gelen insanın birbirine bağımlılık ve sorumluluk tanımlamasının bir nev‘i “Güniçi Yaşayan Komünizm” olduğunu  bile  savlar.

Aradaki yüzyılı atlarsak,19. yy. himayeci bir yüzyıl olur. Dünya ticareti daralır. Bu yüzyıl aynı zamanda güç  toplayan ve güç kaybeden ülkeler yüzyılıdır. Gücünü artıranlara  yeni topraklar gerekir. Toprak kadar “milliyetçilik” ile beslenen görüş de… F. List adlı eğitimsiz bir  Alman dışa kapanmanın tezini yazar. (Zollverein,1834).           


DH DERSLERİ:

Bu toplaşmalar ve dünya ticaretinde daralmalar, ister istemez bir savaşı beraberinde  getirecektir. Türkiye’de Bilkent’de 20 yıl ders veren Tarihçi Norman Stone, 1.Dünya Savaşı’nı yazan sayılı uzmanlardan biridir. “A Short History / WW I” adlı eseri dünya ticaretindeki daralmaların savaşa nasıl yol açtığını çok güzel betimler. 1911’den bu yana silahlanan Berlin, savaşı adeta beklemektedir. Arşidük Ferdinand’ın 18 Ocak’da bir suikastla  öldürülmesinden  Prof. Stone “kaçınılmaz kaza” (the inevitable accident) olarak söz eder, Bu “Mars’dan inen bir armağan”dır. Tüm sorunları, savaş çıkarmak dahil,  tüm sorunları çözecek birebir özür… Savaş adeta kışkırtılarak “imal” edilmiştir.

Günümüze ne  kadar uyan bir ortam…

Savaş, onca insanın ölümüyle 1918’de biter. Savaş kışkırtıcısı Almanya, yerlerde sürünecek bir duruma düşmüştür.

İnsanlık  yeniden “işbirliği”nin tek umar olduğunu anlar. ABD Başkanı Wilson “Refah ve Barış Birbirinden Ayrılamaz” ilkesini dile getirir.

1929 Dünya Bunalımı ve izleyen yıllar savaş tekelleri için tek çare olarak yeniden “toprak için savaş çıkarmak “ fikrini akla düşürür.

Çok değil, 1. Savaş’ın bitiminden sadece 21 yıl sonra, bu kez 2. Dünya Savaşı çıkar. Ancak barış ve işbirliği ortamında yapılabilecek dünya ticaretine giden yolun tıkanması, Lafonten’in  “Ormandaki tüm ganimetler benim” ’diyen ormanın kralı arslanın öyküsüdür. Herkese kazandırmak yerine bir “el koyma” mantığıdır bu.

Önce ben, benden başka büyük yok” ’diyen bir dünya liderliği, “tek sesle,” aslında bir yeni dünya paylaşım savaşına tamtam çalmış olmuyor mu? (Kenan MOPRTAN / 02.02.’19)