Yaz geldi, cehennem sıcakları başladı ve yangınlar sökün etti. Bilinmeyen ya da beklenmeyen bir şey değildi cehennem sıcaklarıyla yangınlar! Yaşadığımız coğrafyanın gerçeğidir. Bu mevsimde beklenen felaketlerdir. 
Geçmiş yıllarda da yaşanmıştı bunlar! Ve ciğerimizi yakan her yangından sonra siyaset kurumunun, siyasetçilerin “ceklerini,” “caklarını” çok, ama çok duymuştuk.
Hepsi palavra! Laf-ı güzar! Laf kalabalığı! Cart curt! Devlet adamlığı değil, sıradan politikacı söz ve davranışları!
Elbette ki insan söz konusuysa yangınların tümüyle önlenmesi kolay değil, hatta mümkün değil! Ama en azından alınacak önlemler, öngörülecek caydırıcı yaptırımlarla, yangın çıkma olasılıklarını en aza indirmeyi ve çıkmış olan yangınların en az zarar vermesini hedeflersiniz.  
Oysa siz bunca yıldır olası yangınlara karşı tedbirli olmadınız, olamadınız. Bir yangın uçağı ya da helikopteri bile, -neyse işte-, alamadınız.
Vatandaşı bu konuda eğitmek, eğitilmeyenlere yaptırım uygulamak, Devlet’in vardığını duyumsatmak de sizin işiniz.  Bunu da yapmadınız. Ne vatandaşı eğittiniz, ne caydırıcı kurallar koydunuz, ne de caydırıcı yaptırım uyguladınız. 
Oysa siyaset, siyasetçi ve siyaset kurumu olarak başarılardan pay almasını çok iyi bilirsiniz. Bu konuda çok da beceriklisiniz. Başarısızlıkları laf kalabalığı ile başarı gibi/olarak göstermeyi, başkalarına yüklemeyi, gerekçeler/mazeretler/nedenler arkasına saklanmayı da iyi bilir ve becerirsiniz. 
Kendi kurumlarınıza yaptığınız ziyaretleri bile, Devlet ajansı ile televizyonlarında baş haber yaptırmayı biliyorsunuz ama şunu bilin ki siyasette hiçbir mazeret başarının yerini alamaz, alamayacak! 
Siyasette başarısızlığı örtecek hiçbir geçerli mazeret olamaz.
Sakın kaynak yok demeyin. Her zaman kaynak vardır. Önemli olan kaynağın kullanılmasındaki önceliklerdir. 
Çok söz ettiğimden kabak tadı da verse bu ülkeye yaptığınız, sayısının çoktan 40’ın üzerine çıktığını sandığım çim sahaları anımsatacağım. Bunlar için bol bol kaynak bulurken,  tek bir müze, konser salonu, kültür merkezi, tiyatro, hatta ve hatta yanan Devlet Tiyatrosu için  kaynak ayıramamanızı nasıl anlayışla karşılayalım? 
Özrünüz kabahatınızdan büyük de olsa, kültür ve sanatın gücünü anlamadınız, onun için bunları yapmadınız diyelim. 
Eee? 
Bazı çim sahaların yerine yangın helikopteri/uçağı alaydınız ya!     
Kaldı ki bir sorunu çözmek için gereken kaynağı bulmak da siyaset sanatıdır.  Yani siyasetçi olarak esas olan, sorun çözme yeteneğinizin olması, gereken kaynağı yaratabilmenizdir. 
Hani Demirel’in “demokrasilerde çareler tükenmez” deyişi vardır ya! 
Onun gibi!   
Başka bir anlatımla siz orada bostan korkuluğu değilsiniz. Olmamalısınız. Madem ki siyaset sorun çözme sanatıdır, doğal olarak, dile getirilen ve getirilmeyen tüm sorunları çözmesi gereken sizsiniz. Gerek devletin işlevleri, gerekse siyasetin yapısal sorunları ile ilgili birinci sorumlu da, bu sorunları çözmeyen ya da çözemeyen ve toplumun gereksinimlerine yanıt vermeyen ya da veremeyen, tam tersi kendinizi sorun haline gelerek ciddi biçimde yıpranan sizsiniz.
Yani somut konumuzda, olası yangınlara karşı tedbirli olması gereken sizsiniz. Bunun içindir ki bu yangınları sizin eksi hanenize yazdık bile!
SOSYAL SİGORTASIZ ÇALIŞTIRAN ÜNİVERSİTE OLUR MU?
  Bu yazıyı yazdığım günün sabahı, bir işyerinde genç bir bayanla karşılaştım. Beklemem gerekirdi, bu bakımdan az sohbet ettik. 
Lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamlamış, şimdi doktoraya başlamak üzereymiş.
Ta ilkokuldayken öğretmenlerimiz, “Almanya’da çok kişi doktor” derler, çöpçülük bile yapan doktorlar olduğunu söylerlerdi de algılayamazdım ne demek istediklerini! Doktor denince hekimler aklıma gelirdi çünkü!  
Giderek bizde de yüksek lisanslı, doktoralı “işsiz”lere ya da eğitimleriyle bağdaşmayan işlerde çalışanlara rastlamak, sıradan olay oldu.
Karşılaştığım genç bayan, üç yıl okutmanlık yapmış bir üniversitemizde! Sonra onu işinden etmişler. O da, eğitimiyle hiç ilgisi olmayan o işe girmiş. Gereksinimi var çünkü!
İşin en acı yanı o üniversite, üç yıl çalıştırdığı bu genç bayan için hiç sosyal sigorta yatırmamış.   
Nasıl olur diye sormayın? Bal gibi olmuş işte! 
Evet, özel sektörde bunu yapanların çok olduğunu herkes, hatta Mısır’daki sağır sultan bile biliyor da bir üniversitede nasıl öyle bir şey olabilir? 
Bunu yapan üniversiteyi yerden yere vurmak gerekir ama yalnız onu mu?
Devlet nerede? 
Siyaset nerede? 
İlgili bakanlık nerede?
Çalışma Dairesi, Sosyal Sigorta Dairesi nerede?
Hatta sendikalar, sivil toplum nerde?
Kimse bana denetimin güç olduğundan söz etmesin. Üniversiteleri bile (bu konuda) denetleyemeyen Devlet özel sektörü nasıl denetleyecek?   
Üstelik bu Devlet KKTC yurttaşı olmayan çalışanlardan aldığı İhtiyat Sandığı kesintilerini; hukuka, adalete, insanlığa, İLO mevzuatına aykırı olarak ve çalışanların haklarını yiyerek, aralarında üniversitelerin de olduğu kurumlara istihdam yapmaları niçin dağıtıyor. 
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu dedirtecek bir durum!
Tabii şu da var: Sonuçta bunu da siyasetin hanesine olumsuz yazıyoruz ama Nasrettin Hoca’ya atfedilen ayı kuyudan çıkarmaya çalışırken kıçüstü düşüp “ay yerine geldi ama kıç da çektiğini bilir” deyişini nasıl unuturuz?
Yani bundan acı çeken insanlar var.    
Tanrı aşkına! Nasıl bir anlayıştır bu?