20 Temmuz, 1974- 20 Temmuz, 2018.Tam 44 yıl geçmiş aradan. Tam da 20 Temmuz, 1974 tarihinde Baf kazasına bağlı bir köyde doğan yakın bir tanıdığım var. Adını da Barış koymuşlar. Barış bey bugün 44 yaşında.
Barış’ın annesi anlatıyor. Savaş sırasında Baf’ın Türk semtindeki hastahaneye gidebilmek mümkün değil. Bu nedenle yakın bir kasabanın Rum ebesine gidiyorlar sancılı haliyle. Kadın ebe kendine göre  nedenlerle yardımcı olmak istemiyor. O zaman da başka çare yok, bir Rum doktorun kapısını çalıyorlar. Doktor evde yok. Ama kızı, doğum sancısı çeken Kıbrıslı Türk kadınına yardımcı oluyor ve doğum gerçekleşiyor. 
Kıbrıs’ta karşılıklı geçişlerin serbest bırakıldığı 23 Nisan, 2003 tarihinden bu yana, 1974’ün anlattığım sancılı günlerini, bir şekilde işbirliği yaparak atlatabilmiş olan bu insanlar birbirleriyle dostça görüşüyorlar.
Savaş koşullarında, savaşan taraflara ait sivillerin  birbirlerine karşı nasıl bir duygu besleyebileceklerini tahmin edebiliriz. Yine savaş koşulları altında bile insan olma duygusunun, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasında adanın her yanında, korunabildiği birçok hikayelerin varlığı ve gerçeklikleri de bilinmektedir.
Bugün Kıbrıs’ta 55 yıllık Kıbrıs sorununa, 50 yıldır devam edegelen görüşmeler süreci içerisinde çözüm yolları aranırken, adaya istikrar ve barış, insan onuruna yakışır, çatışmasız ve paylaşımcı bir yaşam getirebilecek girişimlere her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.
Bu nedenle, bizler Kıbrıs Türkleri olarak 20 Temmuz gününü kutlarken, Rum tarafı da anma törenleri gerçekleştirirken, 20 Temmuz’a neden olan olaylara da daha objektif ve serin kanlı adadaşlar olarak bakabilmeyi becerebilmeliyiz her şeyden önce
Bir defa işi ta başından ele almak lazım.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklığı, Rum tarafı ve Yunanistan’ın Enosis hedefi ile, Kıbrıs Türkleri ve Türkiye’nin taksim hedefleri arasında bir uzlaşma olarak doğdu. Yani ne Enosis ne de taksim ama ortaklık devleti.
Ne ki, Kıbrıslı Rumların adadaki ve bölgedeki olgular hilafına, kendi toplumsal hafızaları ve algıları peşinde sürüklenerek yine Enosis hedefine kaymaları, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetini ortadan kaldırarak, tek (Rum) toplumlu bir Cumhuriyete dönüştürdü. BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart, 1964 tarihli kararıyla, adaya uluslararası barış gücü gönderilmesine zemin hazırlayan 185 sayılı kararla da Makarios rejimi, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınmış oldu. Kıbrıs Rum toplumu bu siyasal avantajı elde ettikten sonra da Enosis hedefi doğrultusunda daha da yüreklendi, isteklendi. Ancak Türkiyenin ve Kıbrıslı Türklerin verdikleri karşı mücadelelerin de etkisiyle bu hedefe varamadılar.
1967 yılında Atina’da iktidarı ele geçiren Yunan askeri cuntası pek de sabırlı olamadı. EOKA efsanevi lideri Grivas Diğenis, bu defa EOKA-B lideri olarak Kıbrıs’ta sahaya sürüldü. O’nun ömrü vefa etmedi ancak 15 Temmuz, 1974 günü Enosis amaçlı darbeciler harekete geçerek, öldüremeseler bile Makarios’u sarayından daha sonra da adadan “kaçırdılar”, zorla ve resmen yönetimi ele aldılar.
1964 yılında zaten tamamen Rumlaşmış olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni de ortadan kaldırarak Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ni ilan ettiler.
Yani Kıbrıs Türk Barış Harekatı Kıbrıs Cumhuriyeti’ne değil, “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ne yapıldı. Resmen Yunan işgali altındaki bir Kıbrıs adasına yapıldı. Türkiye’nin askeri müdahalesinin meşru ve yasal temelleri vardı. Kısaca Yunanistan’ın işgalindeki bir Kıbrıs’a müdahalede bulunulmuş olduğunu da söyleyebiliriz. 2. Cumhurbaşkanımız Mehmet Ali Talat daha geçen gün,”Türkiye müdahale etmeseydi, Enosis olurdu” dedi ve doğruyu söyledi.
 Enen re gumbare. Bunu sizler de kabul ederseniz işler çok daha kolaylaşır bu adacıkta. Çok daha eyi günner görürük, olimmas. BarışHarekatı’ndan sonra, Cenevre görüşmelerinde Türkiye, adadaki Türk toplumunun o günün koşullarında güvenceye alınması amacıyla, Türk askerlerinin Mağusa’ya kadar bir hat çizmelerini öngören bir plan önerdi. Bu plan reddedildikten sonra da “Ayşe’nin tatile çıkması”na karar verildi.
O gün bugündür tartışılıyor “Türkiye’nin garantörlük görevi Kıbrıs’ta anayasal düzeni sağlamak içindi ama Ayşe hala evine dönmedi”. 20 Temmuz’un 44. yılında herkesin, özellikle de Kıbrıslı Türklerin ve de Kıbrıslı Rumların birbirlerini çok iyi dinlemeleri ve anlamaları gerekiyor. Bir defa, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasal düzenin temelinde Kıbrıslı Türk ve Rum toplumlarının siyasal eşitlikleri ve yönetimi de etkin olarak paylaşımları vardır.
50 Yıldır devam eden görüşmelerde 1960 Anayasal düzeninin olmazsa olmazı bu temel noktalarda maalesef henüz bir mutabakat sağlanmış değildir. Yani anayasal düzen ortada yoktur hala. O zaman da Ayşe tatiline de görevine de devam edecektir; 1960 Garanti ve İttifak antlaşmaları uyarınca.  Neyse hep beraber gördük, günleri bırakın yıllar çabucak geçip gidiyor. Baf’ın bir köyünde bir Rum kadının çok özel ve cesaretle ortaya koymuş olduğu yardımlarıyla dünyaya gelen Barış bugün 44 yaşında ve  Kıbrısın kuzeyinde, ailesiyle beraber mutlu olarak yaşıyor ve hem kendi hem de çocukları için, savaşsız ve çatışmasız bir adada, barış içerisinde, tüm insanların daha da mutlu olabilecekleri bir gelecek hayal ediyor, ümit ediyor. Barış’ın bu güzel düşüncelerine ebelik edecek insanların varlığı, 44 yıl öncesindeki, köy köy, ev ev gezip doğum yaptıracak, bir insan olan insan arandığı günlerdeki  gibi çok kritik ve çok önemli. Kıbrıs’ta adı çoktan konmuş “iki toplumlu, iki kesimli, siyasal eşitliğe dayalı federal Kıbrıs” bebeği doğabilecek mi. Bu federal bebeğin doğumuna yardımcı olmak isteyenler, bu bebeğin daha doğmadan ölmesini isteyenlerden daha fazla başarılı olabilecekler mi?  Açıkça şunları da söylemek durumundayım. Özellikle 2000’li yıllardan sonra Kıbrıs görüşmelerini yakından izleyen kimler isterse olsun, özellikle de tüm büyük ülkeler, Barı’şın doğmasına yardımcı olan elleri öpülesi o kadın kadar aklı-selim, merhamet ve insan olma duygularına sahipseler, bu ada insanlarına daha güzel ve savaştan uzak günleri çok görmezler. Bu noktada da özellikle Kıbrıs Türk tarafının Türkiye’nin de vermekte olduğu yakın destekle atmış olduğu olumlu adımları görürler ve Rum adadaşlarımızdan karşı adımların atılmasını isterler artık.
Hakikat zamanı geldi. Kıbrıs’ta en büyük hakikat da dünyanın gözleri önünde bir Türk-Rum ortaklık devletinin, Rum ortak tarafından 55yıldır çalınmış olmasıdır. Kıbrıs’ta “kötülük” olarak görülen herşey bundan sonra başladı.
Bir de bu çalıntı devletin “aslanım”, “kaplanım” diye tanındığını, birilerinin doğu Akdeniz’in derinliklerindeki enerji kaynaklarına da el atmaları ya da bölgede stratejik konumlanmaları adına, sırtının ha bire okşandığını  da düşünün.
Her neyse ki Barış Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşıyor ve yaşamaya da devam edecek, güneyde kendisine yaşam bağışlayan insanlarla insani temaslarını da kesmeden.
Bugün tüm Kıbrıslılara da yakın zamanda ortak bir devlette, ortak bir barış bayramını kutlamalarını dilerim.
“Dananın kuyruğunun kopacağı”  ya da “hakikat zamanının” geldiği söyleniyor ısrarla. “Ekim’e kadar çok kritik aylar var” önümüzde deniliyor.
Biz de ısrarla, barışın değeri kadar hiçbir şey değerli değildir diyoruz.
Barış bey kardeşim, doğum günün kutlu olsun. Az kalsın unutacaktım. Çok yaşa, güzel yaşa ve güzel yaşat.