Yaz sıcaklarının en doruk noktasında Türkiye’nin çeşitli ormanlık alanında çıkan yangınlar, gerçek anlamda ciğerimizi ve ruhumuzu yaktı diyebiliriz.  Ne büyük acı...

            Türkiye basını çeşitli bölgelerde çıkan yangınlar için şu başlığı attı:

            “79 ayrı yerde orman yangını nasıl çıktı?”

            Bu sorunun cevabı resmen sabotajdır. 

            Zaman zaman terörün başının ezildiğini söylesek de, terör bence hala vardır ve şekil değiştirerek Türkiye’yi için için yakıp kavuruyor.

            Halen içinde bulunduğumuz teknoloji çağında orman yangınlarının aynı anda başlatılması hiç de zor değildir.

            Bir terör örgütü düşünün...

            Türkiye’nin çeşitli coğrafyasına yayılmış, cep telefonları ile iletişim kurulmuş ve örneğin; “yangını aynı saatte birlikte başlatacağız” denmiştir diye düşünüyorum.

            Bu 79 yangın merkezinde şayet teröristler odaklanmışlarsa ve birbirleri ile iletişim kurarak, “hemen şimdi tutuşturun” demişlerse, herhalde ortaya bir çaresizlik çıkar.

            Kocaman ve kaba ağaçlarla kaplı bir ormanın merkezine gitmek, bir anda bir çalıyı veya kuru otu tutuşturmak hiç de zor değildir.  Zaten bu haltı yiyecek olan vicdansızlar aynı strateji içinde hareket ederek yangını bulundukları yerden başlatıp, hemen ormanlık alandan uzaklaşarak yangının büyüyüp yayılmasını izlemeye koyulmuş olabilirler.  İşte yangın, 79 noktada böyle başladı bence.

            Bütün mesele Türkiye’nin başını belaya sokmaktır.  Bütün mesele ülkeyi kaosa ve karmaşaya sürüklemektir.

            Orman yangınlarını başlatanları bulmak kolay mı?   Bence hiç de kolay değildir.  Somut suçlu tespit edilmedikçe varsayımlar üzerine birisini tutuklamak da kolay değildir herhalde.

            Türkiye herşeyde olduğu gibi, bu büyük bela ile de baş edebilecek güçtedir.  Baş edecek de, yanıp kül olan o yemyeşil dağlar tepeler, yaylalar ve ormanlarla koruluklar yangın sonrasında simsiyah ve gri bir örtü bırakmış olacaktır arkasında.  Berket versin ki Türk insanı, milli afetlere her zaman duyarlı olmuşlardır.  Herkes yangını söndürmek için var gücüyle çalışıyor. Küreğini, lengerini, hortumunu kapan insanlar yangın söndürme faaliyetlerine katılıyorlar.  Tıpkı Kurtuluş Savaşı’na gider gibi...

            Doğanın bir yangın felaketinde yok olması kadar feci bir şey olabilir mi?

            Bir ormanlık alandaki canlıları düşünün. Yabani hayvanlardan tutun da, sürüngenlere, veya ağaçlar üzerinde yuva kuran kuşlara ve türlü böcek ve tırtıllılara kadar herşey bir anda yok olup gidiyor.

            Doğanın kendine özgü bir sistemi vardır.  Doğa da insan vücudu gibidir.  Her zaman kendi kendini tedavi eder ve yaralarını sarar.

            Eminim yangın söndükten sonra arkada kalan yanmış ağaçların kök diplerinden yeni fidanlar fışkıracak.  Hele bir mevsim kırılmasında yağmurlar başlayınca siz göreceksiniz doğanın nasıl bir harika güç olduğunu.

            Tabii ki her orman yangınından sonra Orman Dairesine, çevrecilere, şehircilere ve bölge insanlarına çok görevler düşecektir.

            Yangında soğutma ameliyesi çok önemlidir.  Yangın söndürüldükten sonra bile kül olmuş gibi görünen ama için için yanan veya alevi hala etrafa korku saçan yangın odakları, itfaiyeciler tarafından bol bol su verilerek yangının tortuları soğutularak yeni tehlikeler bertaraf ediliyor.

            Yangın söndürmede en büyük görev, yangın uçak ve helikopterlerinindir.  Uçakların depolarını su doldurarak yoğun yangın bölgelerine sularını boşaltmaları da teknolojinin bir başka avantajıdır.

            Gazetelerin bir çağrısı vardı.

            “Bütün Türkiye’ye görev düşüyor.”

            Gerçekten de bütün Türk insanına görev düşüyor.  Zaten yukarıda da değindiğim gibi, Türk insanı bu gibi felaketlerde müthiş duyarlıdır.

            Yangında evleri ve bütün hatıraları yanan insanlar için devlet eli uzanırken, herşeyin para olmadığını da varsayarak, geçmişi ve geçmiş yaşanan o güzel günleri kimse geri getiremez bir yangından sonra.

            Yangında hayatlarını kaybeden itfaiyeciler ve kazazedeler için de “acı” ifadesini kullanmak yanlış olmasa gerek.

            Velhasıl Türkiye yandı, bizim içimiz kavruldu, kül oldu.

            Anavatan’a geçmiş olsun dileklerimizi gönderirken, bu yaraların en erken zamanda sarılmasını ve yeşile yeniden hayat verilmesini dileriz.