Yağmur deyip geçmeyin.                                                                                           Bir başkadır yağmur diğerinden, Salı yağmuru ile Çarşamba yağmurundan bahsediyor değilim, yağmurun an be an farklılaşması da değil bu yazının derdi.

Aynı gün, aynı memlekette aynı şehirde köyde aynı saatlerde yağan yağmur başkadır her bir kişi ve ağaç ve taş ve dağ için.

Ali’yi ıslatan yağmur ile Ayşe’nin ya da Mehmet’in Mustafa’nın Emine’nin Yılşen’in başına yağan yağmur aynı değildir.

Kliselere yağan yağmur org seslerinin hüznü ile yağar da camiilere düşen yağmurlar Itri’nin derinliğinde bir tevekkülün ıslağıdır.

Paris yağmurları ile ıslanan Atilla İlhan’ın şiirleri ile İstanbul ıslanmışı Atilla İlhan’ın şiirleri arasındaki fark yağmurun özgün şiiridir.

Islanan olmasa yağmurun hükmü ne diye sorun kendi kendinize ve ister arayın yağmuru isterseniz de aramayın, ne yağmurun umurundadır bu ne de benim.

Köy köyden farklı ise yağmuru da farklıdır köyün köyden.

Karpaz yağmuru, yağmurları ile Lefke yağmurları aynı olmadığı gibi Gaziveran yağmuru da farklıdır Doğancı yağmurundan.

Farzı mahal Doğan – Ocak maçında yağmur başlasın, sarı siyahların başına ve kalesine sahasına yağan ile sarı lacivertlerin kalesine sahasına yağan başka yağmurdur.

İtirazınız mı var.

Diyor musunuz ki portakala yağan yağmur ile toprağa yağan aynıdır, ya da böğrülce ile fasulyeye.

Her toprak bir başkadır ve her toprağın yağmur ile ilişkisi ihtiyacı başka.

Öğretmenlere yağan yağmur olur mu derseniz öğrencilere sorun derim, hiçbir öğretmene yağan yağmur öğrencilere yağan ile aynı değildir.

Yok yok hayır kilimalı villalarda yaşayanlar ile evsiz barksızların başına yağan konumlarından dolayı farklıdır demiyorum, bunu söylemek ucuz çok ucuz siyaset esnaflığı olur.

Bu yazı her şey kendi yağmuru ile ıslanır iddiasındadır ve nu konuda da ısrarlıdır.

Kendi yağmurunuzda ıslanın hatta kendi yağmurunuzu yağın.