Beşparmak Düşünce Grubu, Genel Koordinatör Prof. Dr. Salih Saner başkanlığındaki bir heyet tarafından Sayın Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı’ya verdiği ve 30 üyesinin imzaladığı 18 Aralık 2017 tarihli açık mektupla “Müzakere Sürecine İlişkin Değerlendirmesi”ni dile getirdi. Genel Koordinatör Prof. Dr. Salih Saner
Meclis Başkanı, Başbakan ve diğer yetkililere de dağıtılan ve aynen katıldığım Mektup’u aynen paylaşıyorum. 
Elli yıldır süren başarısız müzakerelerde olduğu gibi son girişim olarak tanımlanan Crans Montana Konferansında da yüzümüze sert şekilde çarpan Rum/Yunan hegemonyacılığı, maksimalist yaklaşımları ve müzakere masasının eşitliği gözetmeyen dengesizlikleri karşısında Türk tarafının izlediği müzakere yöntemleri ile bu masadan yaşamsal çıkarlarımızı gözetecek sonuç almak mümkün görülmemektedir. 
Nitekim müzakerelerin eskisi gibi devam edemeyeceği (not business as usual) hususu bizzat Birleşmiş Milletler Sekretaryası çevrelerince bile telaffuz edilmektedir.  Türk tarafının müzakerelerin neden başarısız olduğunu sorgulama, bundan gerekli dersleri çıkarma ve günümüzün gerçeklerine adapte olma zorunluluğu vardır.   
Mevcut koşullarda kurumsallaşmış Kıbrıs vizyonlarının dönüşümünü Rum liderliği ve halkından beklemek gerçekçi değildir ve böyle bir dönüşümün yaşanması için Kıbrıs Rum halkı ve Yunanistan üzerinde herhangi bir baskı bulunmamaktadır. Bir uzlaşı olması halinde bile Rum halkında yerleşmiş hakimiyetçi anlayışın değişmeyeceği ortadadır. Bu nedenlerle Anastasiades’in münhasıran seçimleri kazanmak uğruna öngörülen uzlaşı çerçevesinden uzaklaştığı varsayımı da gerçekle örtüşmemektedir. Bu uzlaşı çerçevesinden uzaklaşma gerekçesi ifade edildiği gibi doğru ise durum daha da vahimdir ve Rum halkının bu uzlaşıyı benimsememiş olduğunun teyidi anlamına gelmektedir. 
Sonuçta, Kıbrıs’ta iki eşit taraf arasında gerçek anlamda işbirliği için dönüşüm koşullarını sağlama sorumluluğu Türk tarafına düşmektedir. 
Rum tarafının, bazı uluslararası aktörlerin de desteğini alarak kendi çıkarlarını gözetecek şekilde şekillendirmeye çalıştığı düzenlemeler Kıbrıslı Türkler için ateşten gömlektir.  Mevcut müzakere koşullarının Kıbrıs Türk halkını mahkûm ettiği yakıcı siyasi, hukuki ve psikolojik cendereden kurtulabilmesi için başka seçenekleri bulunduğunu göstermesine ve bu yönde halkın da desteğinin alınarak kararlı adımlar atılmasına ihtiyaç vardır. Bu yönde ve şekilde atılacak adımlar başarılı olduğu oranda Kıbrıs’ta taraflar arasında gerçek işbirliği ve sürdürülebilir uzlaşı olanakları artacaktır. 
Keza, Kıbrıs Türk tarafı müzakere masasına mahkûm olduğu ve başka bir seçeneği bulunmadığı görüntüsü   verdiği   sürece  bu  masa   halkımızın   hak ve   çıkarlarını   daha da   yıpratacak  ve   ancak statükonun kötüleşerek devamına hizmet edecektir. Bu itibarla Beşparmak Düşünce Grubu olarak siyasi/egemen eşitlik, iki kesimlilik ve iki tarafın eşit meşruiyeti temelinde sonuç veremeyeceği artık aşikâr olan mevcut müzakere süreci yerine Kıbrıs Türk halkının alternatifini güçlendirmek ve Rum tarafının yaratmaya çalıştığı oldu-bittileri dengelemek amacıyla adımlar atılması gerektiğine inanmaktayız. Bu doğrultuda:   
1.Cumhurbaşkanımızın önceliğinin bu noktadan sonra federal ortaklık müzakereleri yerine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’nin alt yapısının ve ekonomisinin iyi yönetişim, etkin ve kaliteli hizmet, hukukun üstünlüğü, etkin denetim, liyakat ve laiklik ilkelerine/gereklerine göre reforme edilip yeniden yapılandırılmasına; siyaset kurumuna etkili ve süratli sorun çözme yeteneği kazandırılmasına ve KKTC’nin etkinliği ile birlikte saygınlığının artırılmasına çevrilmesi gerektiğini değerlendiriyoruz.  
Bu bağlamda, TC Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Recep Akdağ’ın KKTC’de kişi başına düşen gelirin 20,000-25,000 Dolara çıkarılması halinde iki taraf arasındaki meselenin çözümünün kolaylaşacağı tespitine katılıyoruz, ancak bunun için gerekli plan/program yanında iyi yönetişimin şart olduğuna inanıyoruz. 
2.İkinci olarak KKTC'nin gücünü artırıcı ve Rum tarafının gücünü dengeleyici stratejik girişimler/projeler üzerine odaklanılması gerektiğini değerlendiriyoruz. Bu maksat için: 
-Taşınmaz Mal Komisyonu'nun işlevselliğini artıracak hızlı ve sonuç alıcı önlemler alınmasının (AİHM’de son alınan karar ışığında bu daha da büyük bir aciliyet kazanmıştır); 
-Mal sahibi olarak deniz yetki alanlarımızda TPAO ile sağlam verilere dayalı hidrokarbon sondaj çalışmalarına hız verilmesinin, kamuoyunun bu konuda düzenli aydınlatılmasının;
-KKTC ekonomisinin Güney ekonomisinin önüne geçmesini sağlayacak bir hedef belirlenmesinin ve Türkiye ile bunun gereğinin yapılmasının; 
-Yabancı yatırımcıyı KKTC’ye çekebilecek yasal, finansal ve ekonomik altyapının oluşturulmasının; 
-Yurt dışında yaşayan Kıbrıslı Türklerin ülkemiz ile bağlarını güçlendirecek ve ekonomik yaşamımıza katkılarını artıracak adımlar atılmasının; 
-Büyük ve bölgesel güçlerle ortak çıkarlar geliştirilmesinin ve ittifaklar kurulmasının; 
-İçte, Türkiye’de ve uluslararası düzeyde profesyonel tanıtım’a (PR) yatırım yapılmasının; 
-Ülke içinde kutuplaşmayı önleyici, hedef birliğini artırıcı,  bellek güçlendirici ve özgüven artırıcı projeler/politikalar geliştirilmesinin;
-Elektrikte Türkiye ile en süratli şekilde enterkonnekte sisteme geçilmesinin;
-İzolasyon ve kısıtlamaların kaldırılması/hafifletilmesine yönelik olarak kapsamlı siyasi ve hukuki girişimler başlatılmasının;
-Evkafın Maraş'taki taşınmazlarının statüsünün içte ve dışta açıklığa kavuşturulması için ivedi adımlar atılmasının önemini vurgulamak isteriz. 
İrade, planlama ve zaman gerektiren bu hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için her aşamada Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri ile yakın temas, istişare ve işbirliği içinde olunmasının da altını çizmekte yarar görmekteyiz. 
3.Keza, Rum tarafı ile bundan sonra yapılacak temasların hak ve çıkarlarımızı gözetebilmesi ve sürdürülebilir sonuçlar doğurabilmesi için diğerleri yanında aşağıdaki koşulların gözetilmesinin esas olduğunu değerlendiriyoruz:  
-Tarafların siyasi eşitliklerinin ve eşit meşruiyetlerinin pratikte de gözetileceği bir zeminde temas kurulması; bu anlamda insani konular dışında Rum tarafı ile anlamlı temas ve işbirliğinin başlatılabilmesi için Kıbrıs Türk halkına on yıllardır uygulanan haksız, insanlık dışı izolasyon ve kısıtlamaların ilk aşamada kaldırılması gereğinin altının çizilmesi.  
-Rum tarafıyla herhangi bir temas/işbirliği olasılığının değerlendirilmesi sürecinde Cumhurbaşkanlığı'nın yanı sıra, KKTC Meclisi ve Hükümeti'nin de muhakkak devrede tutulması, atılacak tüm adımların ve alınacak önemli kararların mümkün olan en yüksek derecede ortak akılla alınması. 
Yukarıdakiler ışığında Rum tarafı ile gelecekte yer alması olası herhangi bir diyalog veya temasın, ancak statükonun devamına hizmet edecek  "müzakerelerin bırakıldığı yerden yeniden devamı" şeklinde değil, Ada'da mevcut iki Devlet'in eşit statüleri zemininde alternatif işbirliği olasılıklarını ele alacak bir anlayışla yapılması gerektiği düşüncesindeyiz. 
Sonuç olarak, Beşparmak Düşünce Grubu, Kıbrıs’ta uzlaşı, istikrar ve işbirliği olanaklarının mevcut müzakere masasında yaratılmasının mümkün olamayacağına, Türk tarafının “Rum tarafına mecbur olduğu” psikolojisinden kurtularak müzakere masası dışında başta ekonomik, yönetsel ve siyasi gücünü artırıp Rum tarafının gücünü dengeleyecek adımların atılması ile mümkün olabileceğine inanmaktadır. 
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin iyi yönetişim ilkelerini hayata geçirmesi, bu bağlamda, zorlukları tecrübeyle kanıtlanmış olan mevcut Parlamenter sistemden, yine demokratik olan ve toplumumuzun bünyesine daha uygun ve pratik olduğu düşünülen Başkanlık rejimine geçilmesinin değerlendirilmesi, bütün bunlar yapılırken Devletimizin uluslararası saygınlığının artırılması, ekonomi ve hayat kalitesi açılarından Güney Kıbrıs’tan daha cazip bir noktaya ulaşma sürecine girilmesi ve bir de doğal gaz alanında başlatacağı girişimlerde başarılı olunması  halinde adada güçler dengelenmiş ve bu kez yan yana iki devlet zemininde kurumsal işbirliği olanakları ortaya çıkmış olacaktır.
Bu anlamda Beşparmak Düşünce Grubu, Türk tarafı için iki aşamalı bir hedef ve bunları gerçekleştirebilmek için strateji önermektedir: 
Öncelikli Stratejik Hedef - iki mevcut Devlet’in statülerinin, meşruiyetlerinin ve siyasi/ekonomik yaşayabilirliklerinin ve güçlerinin  dengelenmesinin sağlanması.
Uzun Vadeli Hedef – şartların uygun olması halinde kademeli ve evrim yolu ile iki Devlet arasında işbirliği ilişkisinin geliştirilmesine çaba gösterilmesi. 
Saygılarımızla bilgi ve takdirlerinize arz ederiz.