İsmail Bozkurt

2017’yi yolcu edip 2018’e giriş yaparken günümüzdeki gibi bir erken seçime hazırlanıyorduk. 7 Ocak 2018’de gerçekleşen o erken seçim sonucunda Meclis’e iki yeni parti girdi: HP ve YDP. Bu bir yenileşme idi. Diğer partilerde de yeni yüzler vardı. Kadın oranı, yine yeterli değildi ama yükselmişti. Statükolaşmış bazı politik dengeler sarsılmış, yeni dengeler oluşmuştu. Seçim sonuçları, partilerin iç dengelerini sarsma potansiyeliyle yüklü idi.  Nitekim UBP sancılı kurultay süreçleri yaşadı ve üç genel başkan değiştirdi. HP üç milletvekilini yitirdi. YDP bölündü. DP Denktaş’sız bir sürece girdi.

2018 öncesi iç siyasetimiz bakımından, kokuşmanın, popülizmin, kirlenmenin, kısır politik çekişmelerin, kirli çamaşırların ayyuka çıkmasının gölgesinde, siyaset kurumunun zaten dibe vurmuş olan güvenirliliğinin, daha da dibe, galiba da en dibe vurduğunu gözlemlemiştik. Günümüze kadarki 2018 sonrasında, değişim bir yana aynı hamam aynı tas süregidiyor. Siyaset kurumunun dibe vurmuş olan güvenirliliği, daha da dipte, hatta en dipte olma durumunda değişen bir şey yok!

SEÇMENİ SUÇLAMAK….

Bazılarına göre, halk iyileri seçmez ya da seçemez. Bu, temsili demokrasiye ters, daha çok “seçkinci” bir yönetim anlayışının göstergesidir. Demokrasi seçkinlerin değil sıradan insanların, bir zamanların deyişi ile “sokaktaki insan”ın yönetimidir. Dahası demokrasi “mükemmel” değil, kötüler içinde en iyi yönetim biçimidir. Yani hem demokrasiyi savunmak, hem olumsuzluklardan halkı sorumlu tutmak anlaşılır değildir. Kaldı ki bu ülkede 1976’dan başlayarak yaşanan seçimlere baktığımızda halkın görevini yerine getirdiği görülür. Halk görevini yerine getirmekte ama başka etkenler bunun sonuç vermesini engellemektedir.   

Daha siyasal partilerin yarıştığı ilk seçim olan 1976’da halk, yüksek oy oranıyla, kendisini “devlet partisi” gören ve Rauf Denktaş gibi tarihi bir liderin sahiplendiği Ulusal Birlik Partisi’ne 40 milletvekilinden 30’unu (o dönemde Meclis’in üye sayısı 40’tı) verdi. Aynı halk, hemen bir dönem sonra bu kez Denktaş’a karşın, 1981’de aynı Ulusal Birlik Partisi’nin 30 milletvekilinden 12’sini (yani %40’ını) geri alarak onu alaşağı etti ve milletvekili sayısını 30’dan 18’e düşürdü. Ulusal Birlik Partisi’nin 1976’da %50’nin üstünde olan oy oranı, 1981’de %40’lara, 1985’te %30’lara düştü. 1990’da yeniden %50’nin üstüne çıktı. 1993’te %30’un da altına geriledi.

Daha yakınlara gelelim: 2013 Milletvekilliği Genel Seçimi’nde Ulusal Birlik Partisi tam bir hezimete uğradı. En önemlisi, bu partinin genel başkanı ve Başbakan olan İrsen Küçük, Meclis Başkanı ve birkaç bakanı milletvekili bile seçilemediler ve bunu “halk” yaptı. Aynı halk 2013 seçimlerinde UBP’ye %27.3 oy verirken 2018’de bu oran %36’ya çıktı.

Süreç içinde CTP oy oranını sürekli yükselterek Meclis’te birinci parti oldu ama giderek UBP’ye benzer zig-zag’ı o da yaşadı. Son olarak 2013’te %38.4 olan oyunun 2018’de  %21’e indi.

Cumhurbaşkanlığı’nda da benzer bir süreç yaşandı. Halk, Rauf Denktaş’tan sonra seçilen hiçbir Cumhurbaşkanı’nı ikinci kez seçmedi. İki kez yapılan halkoylamalarında “hayır” sonucunun çıktığını unutmayalım.

Belediye seçimlerinde değişik özellikleri vardır. Buna karşın onda da ciddi değişimler gözlemleyebiliyoruz.

Bütün bunları kafa karıştırmak için değil, halkın hemen hemen her seçimde görevini yerine getirdiğini göstermek için anımsatıyorum. Görevini, şu ya da bu biçimde, doğrudan ya da dolaylı dayatmalara/karışmalara/etkilemelere buyun eğerek dolaylı olarak yerine getirmeyen “siyaset kurumu”dur.

Son birkaç seçimde seçime katılma oranının düşüklüğü dolayısıyla de seçmeni suçlayanlar var. Kesinlikle buna da katılmam. Bir dönem % 90’ın üzerine çıkan seçime katılım oranının, son dönemlerde % 60 sınırında seyretmesi siyaset kurumuna güvensizliğin dibe vurmasının sonucudur. Suçlanması gereken genelde siyaset kurumu özelde partilerdir. Partiler için maharet, seçmeni oy kullanmaya ikna etmektir, gitmediği için suçlamak değil!   

BİR ÇAĞRI

Dönelim yaklaşan 23 Ocak 2022 erken genel seçimine!

Bu sayfada çıkan 20 Aralık 2021 tarihli bir önceki yazımda değerli dostum Kenan Mortan’dan alıntı yaparak, bana çok sempatik gelen ve “bana uyan,” Japonya’da sistemin dışında tutulmaya çalışılan kadınlardan, gençlerden, yaşlılardan ve göçmenlerden kaynaklanan yeni ve bambaşka bir “Sosyal Japon Mucizesi”nden söz etmiştim. Sayın Mortan, “Şili’de Seçim Bize Ne Anlatmalı?” başlıklı son yazısında bu kez “Şili Deneyi”ni anlatırken,  “Halka güvenin, yüzünüzü yoksullara dönün, yan yana durmaktan korkmayın” mesajıyla sonuç alındığını söyler. 

“Evet, Şili’de “umutlar korkuyu yendi” ve umudun oluşturduğu “özgürlük güç birliği” adayı Boric rahat bir çoğunlukla devlet başkanı seçildi. Latin Amerika’nın bu özel ülkesi, en geniş anlamda bir güç birliği oluşmadan iktidar yolunun açılmayacağını çok açık bir şekilde anlatmış oldu. Boric’in, seçim zaferi sonrası kadınlara  “özel” olarak seslenmesi, seçimlerde kilidi açan anahtarın kadınlar olduğunu bir kez daha gösteriyor.”   

Yukarıdaki paragraf Kenan Mortan dostumdan!

23 Ocak 2022 seçimi için, öngörülerde bulunmaya niyetim yok! Yine de kendi kendime soruyorum: Önümüzdeki seçimden, ‘Sosyal Japon Mucizesi’ni bize uyarlayarak, “kadınlardan, gençlerden ve yeni yüzlerden” kaynaklanan bir “Sosyal Kıbrıs Türk Mucizesi” bekleyebilir miyiz?

Ya da Şili deneyindeki gibi seçmenin % 50’sini oluşturan kadınlarımız seçim sonucunda belirleyici olabilir mi? Bizim seçimimizde de kadınlarımız “kilidi açan anahtar” olabilirler mi?

“Niçin olmasın” desek de, eğer “dipten” gelecek bir dalga olmazsa, bu pek olanaklı görülmüyor. Böyle bir potansiyel “görünürlük” yok!  

Hiç kuşkusuz insanımızın önemli bir bölümü “partili”dir ve partisine mühür basacaktır ya da partili değildir ama mührü kendisine yakın gördüğü bir partiye basacaktır. Her iki durumda tercih yapmak istedikleri de kişiler de olabilir elbette! Saygı ile karşılarım ama yine de buradan geçen hafta yaptığım bir çağrıyı yineliyorum:

Yine seçim var önümüzde! Katılım oranının düşük olma olasılığı yüksek. Seçmenin hakkıdır ama çare değildir. Bence sandığa gidin. Takdir elbette ki sizin ama öneriyorum: Partili iseniz ve tercih de yapacaksanız, tercihlerinizi kadınlardan, gençlerden ve yeni yüzlerden yana kullanın; karma oy kullanacaksanız yine kadınlara, gençlere ve yeni yüzlere oy verin!      Yine takdir elbette sizin ama öneriyorum: En az 25 aday için karma oy kullanabilirsiniz ama 50 adaya oy verme hakkınız olduğunu da unutmayın. Bence bu hakkınızı da kadınlardan, gençlerden ve yeni yüzlerden yana kullanın.

“Daha özet olarak: Partili iseniz tercihlerinizi kadınlardan, gençlerden ve yeni yüzlerden yana kullanın; karma oy kullanacaksanız yine kadınlara, gençlere ve yeni yüzlere oy verin!”

NOT: Okuyucularımın yeni yılını kutlar, coronasız, sağlıklı, esenlikli, güvenli, mutlu, huzurlu bir 2022 dilerim. İB.