İsmail BOZKURT

         Corona belası benim gibileri, kitaba ulaşma konusunda da sıkıntıya soktu.  Zaman zaman kitapçıları dolaşıp bol tarafından kitap alma gibi bir alışkanlığım var(dı). Ne yazık ki yaklaşık bir buçuk yıldan beri bunu yapamadım.

Gereksinin insana her şeyi yaptırırmış. Daniel Defoe’nun “Robinson Cruzoe”su bir anlamda bunu işler. Issız bir adaya düşen Robinson, yaşamını sürdürmek için gereksinimlerine bir bir çare bulur. Bu Coronalı günler de, teknolojinin işe girdiği internet üzerinden sipariş vererek alışveriş yapma yanında, teknoloji ile pek ilişkisi olmayan “evden eve kurye” yöntemini de ülkemize getirdi ve kişi olarak ben bu yöntemle bazı kitaplara ulaşma olanağı buldum. Sağ olsun Abdullah Azizoğlu da “Hayata Dair Şiirler” adlı şiir kitabını bu yöntemle bana ulaştırdı. Onun bu yönünü bilmiyordum, öğrenmiş oldu. Daha da önemlisi ilgimi çekti, bazı şiirleri dikkat çekici!

MASKE MESELESİ

Abdullah Azizoğlu’nun, Coronayı ironik/esprili bir dille anlatan, insanı gülümseten, hatta kolayca kahkaha atan kişilerdenseniz size kahkaha da attıran bir şiirini paylaşmaya ne dersiniz? “Maske Meselesi” başlıklı şiir aynen şöyledir:  

Yaş yetmişi devirdi ama henüz çok gencim

Lâkin gelin görün ki böyle zulüm görmedim

Eşkıya kamuflajı rağbette bu aralar

Takmayan, zaptiyenin gazaplarına uğrar

Ya paranı isterler ya yurda hapsederler

Öyle uyduruk olmaz, her şeyi beğenmezler

Maskedir bu lâf değil, kalite bulacaksın

Eğer burada yoksa oradan alacaksın

Emir büyük yerlerden, maske, derhal ve şimdi

Takana rast gelirsek virüs ayvayı yedi

Kamuflajlar yetmedi, bir de mesafe çıktı

Uyanı da bulursak, virüs sınıfta kaldı

Bu salgın, tutsak etti doktoru da bizi de

Seksenlik teyzeyi de on beşlik tazeyi de

Herkes başka havada, bendenize gelince

İlk başta inanmadım corona illetine

Dedim uydurmadır ilaç şirketlerinin

Halkı böyle soyarlar âdettendir velâkin

Baktım ki düğün dernek toplantı vesaire

Virüs hazretlerini serpiyor memlekete

Aymazlığı görünce bende şafak atmıştı

En pahalı maskeyi bakkal bana satmıştı

Sonunda bulaştım ki salgınlardan beş beter

Maskeyle yatıyorum, görseler gülecekler

Kolay da sevmemiştim hava vermez mereti

Ama gerçek şudur ki pek de fena durmadı

Geçinip gidiyoruz nefes alamasam da

Elli yıllık arkadaş görüp tanımasa da

Aramızda sorun yok, fiyakamı bozmuyor

Tıraş olmasam bile kimseler fark etmiyor

         Abdullah Azizoğlu’nun şiirlerinde ironili/esprili söylemi sıkça görmek olanaklı! Neyzen Tevfik’i sevdiği de anlaşılıyor. Ona nazire bile yazmış

“BİLGECE” SÖZ YA DA “ÇIĞLIK”

Abdullah Azizoğlu’nun 240 sayfalık kitabında iki dizeden, dörtlükten ya da 5-6 dizeden oluşan çokça şiir var. Bu şiirlerde genellikle bir çığlık ya da bilgece bir öz var. “Eyvah” başlıklı dörtlük şöyledir:

“Buzda kayıp düşmeyen, yağmurda ıslanmayan

Toprağın kokusunu bir ovada almayan

Markasız olamayan alnı da terlemeyen

Nesiller yetişiyor bir hayvan okşamadan”

İki dizelik “Eyvah 2” bana, şairi kesin olarak bilinmeyen "Ol mâhîler ki, deryâ içredir, deryâyı bilmezler!" (O balıklar ki denizdedir ama denizi bilmezler) dizelerini anımsattı:

“Ormanları sevmişim ağacını görmeden

Ağacı orman yapan çiçeğini bilmeden”

         “Kitap” başlığı taşıyan iki dizesine bakalım:

“Ölü diri iyi kötü neyi verseniz saklar

Birkaç sayfa kitaba nice dünyalar sığar”

BİR GÜZELİN ENDAMI

         Abdullah Azizoğlu’nun sevdiğim bir şiiri de “Girne” adını taşır. Önce şiiri paylaşayım:

Demişler ki zamanında

Girne, içine girme

Girersen eyleşme…

Eskiler haklı,

Tecrübeyi konuşturmuşlar…

Geldin mi bir kere Girne’ye,

Eyleşiyorsun.

Ve iş işten geçiyor

Ruhundan yakalıyor insanı,

Gidemiyorsun.

Bir de denizden bakarsanız

Bir demet beyaz gülün

Dalından koparılmadan

Toprağa serpilmiş sanırsınız.

Yine de olur ya bazan

Kaçıp kurtulmak istersiniz

Bu güzelin esaretinden

Lâkin

Yola çıkmadan önce

Endamına bir daha bakarsınız

Beylerbeyi’nden

Bir daha aşık olur,

Terk etmeye kıyamazsınız.

Abdullah Azizoğlu, benim de çok iyi bildiğim, Girne’nin Beylerbeyi’nden (Balapayıs’tan) görüntüsünü; bir daha aşık ettiren (ve de esiri yapan) güzelin “endamı”na benzetir. Ayrıca Girne ona göre denizden bakıldığında, “dalından koparılmadan toprağa serpilmiş bir demet beyaz gül” gibidir.

Azizoğlu’nun yazdıklarına katılıyorum, daha doğrusu katılırdım: Girne’yi Girne olmaktan çıkaran betonlaşma ve çarpık kentleşmeden önceki “endam”ı ile! Belki de şiir o dönemde yazıldı.

Tabii ki Bellapais’ten görüntüyü en son yıllar önce görmüştüm. Eğer, o görüntü hâlâ daha, “bir daha aşık ettiren güzelin endamı”na benzerse, beton yığını ile çarpık kentleşme bile, -en azından Başapayıs’tan görünen- o güzelliği yenemedi demektir.

Keşke öyle olsa! İlk fırsatta gidip bakacağım.     

SON OLARAK

         Abdullah Azizoğlu’nu kutlarım. İyi ki yazmış ve ne iyi eder yazmayı sürdürerek?  

Elbette ki 240 sayfalık bir kitabı (Hayata Dair Şiirler, Cinius, İstanbul) birkaç şiirle anlatmanın olanağı yok. Kitap oldukça zengin bir içerik taşır. Bu arada uzunca öykü şiirleri ile hamasî ve “Turan” şiirleri de var.

Bu yazıda son olarak, yaşantımızın vazgeçilmezlerinden ve neredeyse hep güncel olan “Kıbrıs’ta Seçim” dörtlüğünü de paylaşıyorum:

“Seçim olur sandığa nazlanarak gideriz

Merak bile etmeden sonuçları bekleriz

Biliriz ki eskiler topyekün seçilmiştir,

Öbür seçime kadar ‘bunlarla olmaz’ deriz”

         Ne dersiniz? Abdullah Azizoğlu’nun dediği gibi, yakın bir zamanda yapılacak olan erken seçimde sandığa nazlanarak mı gideceğiz? Merak bile etmeden mi sonuçları bekleyeceğiz? Eskiler yine topyekün seçilecek mi? Seçim bittikten sonra da bizim seçtiklerimiz için bir sonraki seçime kadar ‘bunlarla olmaz’ mı deyip duracağız yine?