İsmail BOZKURT

Son günlerde, bana göre çok çarpıcı olan görüntüler yayımlandı. Resimlerde, Rum papazlar, papaz kıyafeti içinde silah eğitimi görüyor. Aslında bu, bildik bir gerçeğin  versiyonu çünkü zaten geçmişte bizi bu adada çok görenlerin başında Rum papazlar vardı ve o dönemlerde de, papaz kıyafetleriyle ellerinde silah bize kurşun sıkan papaz resimlerini bolca görmüştük. Hemşehrimiz Vamık Volkan, Yunan milliyetçiliğinin Ortodoks Kilisesi ile özdeşleştiğini ve Türk düşmanlığı ile beslendiğini boşuna söylememiş.

“Din adamı ve silah (yani şiddet)” ya da “dinsel kıyafet içinde silah eğitimi!”

Sırf merak ettiğim için söylüyorum: İnsancıl değerlere, eşitliğe, hukuk, kişi özgürlüklerine ve başka sayabileceğimiz değerlere dayalı “Avrupalılık” ve Avrupalılığın simgesi AB bakımından bir terslik yok mu bu işte? Avrupalıların AB’nin bir diyeceği yok mudur bu duruma?

Dediğim gibi, yalnızca merak ettiğim için sordum.

ÇÖL ORTAMINDA YILLARCA

CANLILIĞINI KORUYAN TOHUM

Daha önce de bir yazımda sözünü etmiştim sanırım: Büyük Sahra’da 20-25 yılda bir açan bir çöl çiçeği olduğunu okumuştum bir yerlerde! Bu çiçeğin tohumu, yeniden yağış düşecek 20 – 25 yıl sonrasına kadar, gecenin ayazı ile gündüzün cehennemi sıcağındaki çöl kumunda canlılığını korur; 20-25 yıl sonra, yağış düşer düşmez canlanmaya başlayarak birkaç saat içinde tomurcuk atar, birkaç saat içinde de çiçek açarmış. Birkaç gün canlı kalan bu çöl çiçeği çok, ama çok da güzelmiş.

Bir çiçek tohumu ile şiddeti benzetmenin hoş olmadığını biliyorum ama ne yazık ki “şiddet” de yaşam koşulları ile ortamı bakımından o güzel çöl çiçeğinin tohumu gibidir. İşin içine insan etkeni girince, şiddet eğilimleri yıllarca belleklerde, bilinçaltında saklı, sinmiş ve uyur durumunda kalsa bile, uygun koşullarla ortamı bulur bulmaz boy gösterebilir. Ne yazık ki insan unsurunun olduğu her yerde erdemsizlik de, etik dışılık da, şiddet de, başka olumsuzluklar da vardır. Dünyanın en ileri, en gelişmiş, en uygar sayılan ülkelerine bakın! Oralarda da erdemsizlik, etik dışılık, şiddet hiç olmadık zamanlarda ortaya çıkmıyor mu?

İşin daha da kötüsü şiddetin “salgın” olma özelliğidir. Kolayca salgına dönüşüp zıvanadan çıkabilir ve denetimden tümüyle kurtulabilir. Bu özelliği dolayısıyla ve nedeni ya da gerekçesi ne olursa olsun, her türlü şiddet eylemleri birbirlerini beslerler.

İşin bir başka kötü yanı şiddet için kitlelere gerek olmamasıdır. Tek kişi dahi bir toplumu sarsacak şiddet dalgası yaratabilir.

“FALYALI” CİNAYETİ

Yukarıda, yazımın girişinde sözünü ettiği dinsel kıyafet içindeki papazların silah eğitimi yaptığını gösteren resimlerin ortaya çıktığı günlerde “Falyalı” cinayeti ile sarsıldık. Bu, aynı zamanda bir yüzleşme idi. Ne yazık ki bu cinayet ön plana çıkınca, papazların silah eğitimi çok sıradan bir olaymışçasına “güme gitti.”

Ne diyeyim?

Günlerdir hem bizim medyamız, hem Türkiye medyası Falyalı cinayeti ile çalkalanıp duruyor. Sosyal medya, zaten böyle ortamlarda azar.

Benim gibiler, (üstelik siyasetin içinden gelen biri iken) ne kadar cahilmişiz bu ülkede olup bitenden? Nasıl da suç örgütleri ya da mafyalar arası mücadele varmış meğer bu topraklarda? Nasıl bir kanunsuzluk süregidiyormuş memlekette? Nasıl da siyaset – mafya/suç örgütleri ilişkisi/özdeşmesi varmış çevremizde? Nasıl da “siyaset-seks- mafya” iç içe geçmiş!

Ve daha bir sürü nasıl, nasıl, nasıl, nasıl?  

Bu söylenenlerin yargıya neredeyse hiç yansıtmaması da cabası!

Benim gerçekten aklım havsalam almıyor bu işleri! Ama ortada yadsınamayacak bir gerçeklik olduğu kesin!

SON OLARAK

Bu yazıyı yazarken (14.02.2022) seçim sonrasının yeni hükümeti henüz belli olmamıştı.

Geçen haftaki yazımda da yazmıştım: Hükümeti kurmakla görevli Faiz Sucuoğlu’nun ve yeni hükümetin önündeki en ivedi konu hiç kuşkusuz “salgın belası” ile ekonomidir ama Devlet’in göz ardı edilemeyecek boyuttaki sorunlarıyla zafiyetleri buna büyük engeldir. KKTC siyaset kurumunun sorun çözme yeteneğinden yoksundur. Kamu yönetimi Devlet’e yaşamsallık veremiyor, Devlet’in sürekliliğinin simgesi olamıyor, kamu ilişkilerinde ve günlük işlerde yurttaşın karşısına iyi bir devlet yönetiminin somutlaşmış biçimi olarak çıkamıyor, ekonomiye yön verme, destek ya da köstek olma konusunda etkili bir araç, Devlet’e güven duyma ya da duymama konusunda önemli bir gösterge olamıyor.

Öncesinde de münferit “şiddet” olayları eksik değildi ama Falyalı olayının, yaygın bir şiddet ortamının ateşleyicisi/bir şiddet dalgasının öncü sarsıntısı olabileceği ve salgına dönüşebileceği asla ve asla göz ardı edilmemelidir. “Kim vurduya gidilecek” bir ortamda ise, kimin kime kastedeceği önceden bilinemez ve daha nasıl olduğu anlaşılamadan toplum kaosa sürüklenir.

Elbette ki insandaki şiddet eğilimini, yeni hükümetin uygulamalarıyla kökten yok etmek olanaklı görülmüyor. Kişi olarak, insanlık tarihinde, şiddet eğiliminden tümüyle arındırılmış bir insan topluluğu olduğunu bilmiyorum. Buna karşı potansiyel şiddet eğilimi minimize edilebilir ve edilmelidir. Bunun anlamı, “güvenlik” konusunun da yeni hükümetin öncelikli konuları arasında yer alması gerektiğidir.

Papazların silah eğitimi almaları ise zaten bilinen bir gerçeğin yeniden “görünür” olmasından başka bir şey değildir ve Kıbrıs Türkleri’nin en temel sorununun “güvenlik = varolma” olduğunu bir kez daha bize anımsatmaktadır. .