Bugünkü yazımda iki konu ile ilgili görüşlerimi paylaşacağım:
•Kudret Özersay’ın “federal ortaklık değil, işbirliği öneren açıklaması
•Vicdani ret konusu  

FEDERAL ORTAKLIK DEĞİL İŞ BİRLİĞİ
“Federasyon da dahil YÖNETİMİN PAYLAŞILACAĞI ortaklık modellerinden, yönetimi paylaşmayı içermeyen İŞBİRLİĞİ MODELLERİNE yönelmek, müzakere parametrelerini de, müzakere yöntemini de tartışmaya açmak ve sorgulamak gerekir.”
Bana gore, siyasal tarihimiz ve Kıbrıs Sorunu açısından önemli bir belge olduğuna inandığım KKTC Başbakan Yardımcısı Kudret Özersay’ın 14 Temmuz 2017 tarihli Kıbrıs Değerlendirmesi’nde yer alan yukarıdaki alıntıyı aynen (esas metinde de bazı sözcük/kavramlar büyük harfle yazıldı) birkaç kez kullandım bu sayfada! Hatta o günlerdeki bir facebook paylaşımında, “noktası virgülüne katıldığım bir değerlendirme” diye yazdım bunun için! Kendisine de şu mesajı gönderdim: “Kudret, son değerlendiren muhteşem. Aynen katılırım.” 
Kudret Özersay’ın, son olarak, New York’ta Anadolu Ajansı muhabirine yaptığı değerlendirmedeki aşağıdaki alıntıde öz olarak aynıdır:
"Aynı cümleleri tekrar ediyoruz ama bu cümlelerden farklı şeyler anlıyoruz. Yani ortak bir vizyona sahip değiliz aslında bunu birilerini suçlamak için söylemiyorum. Ama bir gerçek var Kıbrıs Rum tarafı yönetimi ve zenginliği bizimle paylaşmaya yanaşmıyor. Federal ortaklık paylaşmaya dayalı bir ortaklıktır. Yönetimi ve zenginliği paylaşmak istemiyorsanız federal ortaklık yapamazsınız. Mesele buradadır. Belki de bu nedenle Kıbrıs Rum tarafıyla paylaşmaya dayalı bir ortaklık değil iş birliğine dayalı bir ortaklığı konuşmamız gerekir."
Özersay’ın saptama ve değerlendirmelerine aynen katıldığımı vurgulamak isterim. Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’ne gerek kalmadığı; Rum tarafına uygulanan ABD silah ambargosunun kaldırılması, doğal gaz konularındaki söylemlerine de katılmamak mümkün değil Kudret Özesay’ın! 

ŞU VİCDANÎ RET KONUSU
Haftalardır gündemi meşgul eden “vicdani ret” konusuna da kısaca değinmek istiyorum bugün! Medya haberlerine göre, hazırlanan yasa tasarısı, eğer ertelenmediyse dün itibarıyla (14 Ocak 2019) Meclis’e sunulmuş olacaktı. 
Bana göre konu hiç de iyi yönetilmiyor. Üstelik algılamam doğru ise, ortada anayasal bir sorun vardır. 
Her zaman meşruiyetten, yasallıktan, hukuksallıktan yanayım. Hiçbir mazeret, yasalarla anayasaya aykırılığa haklılık kazandırmaz, kazandırmamalıdır. 
Elbette ki yasalarla anayasaya yargısal yorum getirmek mümkündür. Bu konuda, Mülkiye’de, hocalarım ABD anayasasını örnek gösterirlerdi. ABD anayasası, hiç değişmediği halde Yüksek Mahkeme’nin yorumlarıyla değişikliğe uğramaktadır. En çarpıcı örnek eşitlik konusudur. ABD anayasasının eşitlik maddesi hiç değişmedi. O madde ile ırk ayırımı da yapıldı, zencilerin beyazların okullarına alınmaması dönemi bile yaşandı. Ama sonuçta bu da eşitliğe aykırı sayıldı. Bu konudaki tüm uygulamalar Yüksek Mahkeme kararlarıyla oldu. 
Algıladığım kadarıyla, bizde vicdani ret konusunda yapılmak istenen yasal düzenleme, KKTC Anayasası’nın “Yurt Ödevi” başlıklı 74’üncü maddesiyle “Eşitlik” başlıklı 8’inci maddesine terstir, çünkü vicdani ret için “ayrıcalık” öngörülüyor. Ayrıcalık diyorum, çünkü yurt ödevi konusunda yaptığınız genel uygulama dışında bir işlem öngörüyorsunuz. 
“Yurt Ödevi” başlıklı 74’üncü madde çok açıktır:
Yurt Ödevi
Madde 74
(1)Silahlı Kuvvetlerde yurt ödevi, her yurttaşın hakkı ve kutsal ödevidir.  
(2)Yurt ödevine ilişkin kurallar yasa ile düzenlenir.
“Eşitlik” başlıklı 8’inci maddesine de bakalım:
Eşitlik
Madde 8
(1)Herkes, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, Anayasa ve yasa önünde eşittir,  Hiçbir kişi, aile, zümre veya sınıfa ayrıcalık tanınamaz.
(2)Devlet organları ve yönetim makamları, bütün işlemlerinde yasa önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek ve ayrıcalık yapmamak zorundadırlar.
(3)Ekonomik bakımdan güçsüz olanların Anayasa ve yasalar ile elde ettikleri veya edecekleri kazanımlar, bu madde ileri sürülerek ortadan kaldırılamaz.
Bu iki madde dururken, anayasanın belirttiği biçimde her hangi bir “kişi, zümre veya sınıfa” nasıl “ayrıcalık” tanıyacaksınız? Yalnız hak değil, “yurt ödevi,” hatta “kutsal ödev” ve hatta “Silahlı Kuvvetlerde yurt ödevi” olan askerlik/yurt ödevini, nasıl başka yerde ve eşitliği sağlayarak yapacaksınız? 
Kaldı ki askerlik olarak yapılan yurt ödevi, “risk” taşır, vücut bütünlüğünü yitirme ve “ölüm” tehlikesi vardır. Toplum kendi çocuklarının bir kısmını “risk” ve “ölüm”le yüzyüze bırakıp bir kısmını bundan muaf tutabilir mi? 
Elbette ki yurt ödevinde esneklik, insancıllık uygulamaları yapılabilir ama genel olarak, herkese eşit olarak, ayrıcalık olarak değil!
Ben demokratikleşmeden ve sivilleşmekten yanayım. Demokratikleşmenin/ sivilleşmenin sonu gelmeyeceğine de inanırım ama anayasaya aykırılığa, eşitsizliğe asla prim vermem. 
Vicdani ret uygulaması yapılsın, ona da diyeceğim yok ama bunu anayasaya uygun biçimde yapacaksınız. Taltif edercesine, ödüllendirircesine, ayrıcalık tanırmışçasına değil! Vicdani retçilere “cezalandırılma” biçiminde uygulama olmamalı diyenler var. Bundan kasıt, her halde, askerliğin belirli fiziki hizmetleridir. Peki ama bu işleri yapanlar var. Onlar cezalandırılıyor mu?
Beni kaygılandıran başka bir yönü de var işin! Meclis’ten çıkan yasalar, maalesef çoğu kez bir sürü olumsuzluk hatta karmaşa yaratıyor. Bunda da öyle olması toplum vicdanını çok rahatsız edecek! 
Sözün kısası, bence bu konu için yasa, hele hele Anayasa’ya aykırı bir yasa gerekmiyor. Üstelik tasarı halinde bile konu yasa toplumun ayrıştırıp gerdi. Aslında özel yasaya yasaya gerek duyulmadan, yönetsel önlemlerle konu çözüme kavuşturulabilirdi.  Ve öyle yapılmalıdır.
AB, Avrupa Konseyi, Avrupa’nın yargısal kararı, hatta uluslararası hukuk denip anayasa görmezlikten gelinemez. Bu sözünü ettiklerim, en çok “bu insani bir haktır” diyebilirler. Öyle de diyorlar. Öyle de dedi ama anayasanıza aykırı olarak bunun yapın demez. Diyemez.  . . 
Bütün söylediklerim algıya dayanıyor. Umarım yapılmak istenen bu değildir.