Milletvekilliği erken genel seçiminin 7 Ocak 2018 ya da ondan hemen sonra yapılacağı kesinleşmiş gibi. Hayırlısı!
 Kıbrıs Türk Halkı olarak seçim geçmişimiz ya da tarihimiz epeyce zengin! Osmanlı Dönemi sonlarında yapılan 1877 Meşrutiyet Meclisi ile İngiliz Sömürge Dönemi’nin Kavanin (Yasama) Meclisi seçimleriyle Osmanlı ve İngiliz dönemleri yerel yönetim seçimleri bir yana bırakılırsa süregiden seçim sürecimiz, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’yle başladı.   
 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde iki kez Cumhurbaşkan Yardımcılığı, iki kez Temsilciler Meclisi, iki kez de Cemaat Meclisi genel seçimi yapıldı. 1970’de yapılan ve göreceli olarak demokratik sayılabilecek Temsilciler Meclisi ile Türk Cemaat Meclisi seçimleri dışındakileri “demokratik” saymanın anlamı yok, çünkü o seçimler “seçimsiz seçim”di.  O dönemde hiç yerel seçim yapılmadı.
 1976 – 1983 Kıbrıs Türk Federe Devleti Dönemi’nde, 1976’dan başlayarak yapılan tüm seçimlerde birden çok aday ve parti yarıştı.
Ara seçimler bir yana bırakılırsa, Kıbrıs Türk Federe Devleti döneminde iki milletvekilliği, iki  devlet başkanlığı, iki de yerel yönetim seçimi yapıldı. Çok partili seçimlerimiz bunlarla başladı. 
Günümüze kadar gelen KKTC Dönemi’nde (1983 - _) yapılan, ara seçimler dışındaki seçimler şunlardır:
· 1986, 1990, 1995, 2000, 2005, 2010 ve 2015’te yedi kez Cumhurbaşkanlığı seçimi;
· 1985, 1990, 1993, 1998, 2003, 2005, 2009, 2010 ve 2013’de dokuz kez milletvekilliği genel seçimi;
· 1986, 1990, 1994, 1998, 2002, 2006, 2010 ve 2014’te sekiz kez yerel yönetim organları seçimi.
 Bu durumda ara seçimler dışında (1960 - 2014’e) tam 28 genel seçim yaşadık.  Yaklaşık olarak her 23 ayda seçim!
 Konumuz olan milletvekilliği seçimleri itibarıyla 1960’tan günümüze 13 kez milletvekilliği genel seçimi yapılmış oldu ki bunların ilk ikisi dışındakiler çok partili seçimlerdi ve bu seçimlerin 11’i (1976 – 2013) partiler arasında oldu.
Yani açıkçası, seçim konusunda epeyce deneyimli ve birikimli bir halkız.

BU SEÇİMİN DİĞERLERİNDEN FARKI NE?
 Bu seçimlerin, geçmişteki tüm seçimlerden ayrı özellikleri var. Her şeyden önce yeni bir seçim “biçimiyle” giriyoruz bu seçime! Tek bölge diye yola çıkıldı ama değil. Zaten “Çarşaf liste” deniyor yeni biçime. Bölgeleri (ilçeleri) koruyarak çarşaf liste ile her seçmenin tüm bölgelerin adaylarına oy verebilmesini sağladı. En azından popülizme tavan yaptıran, bölgelere göre seçimden bir adım ileri gidilerek, seçmene, iradesini daha geniş sınırlarda kullanabilmesine olanak verildi. Bu bakımdan “ehven-i şer”  olarak değerlendirilebilir. Ve kesinlikle yeni bir biçim söz konusu! Bu bir yenilik!
 Bu seçimin ikinci önemli yenilik ve özelliği, ilk kez oturmuş (ve bir statüko yaratmış olan) partiler dışında güçlü yeni partilerin de seçime girecek olmasıdır. Geçmiş seçimlerde de ilk kez boy gösteren partiler oldu ama ilk kez oturmuş ve “statükolaşmış” partileri iyice sarsacağı ve yepyeni bir siyasal denge yaratacağı kesin olan yeni partileşme var. Var olan dengeleri iyice sarsılacağı kesin! Bu da bir önemli yenilik bu seçim için!
 Bu seçimin önemli bir özelliği de “sistem” tartışmalarının yoğunlaştığı ve konunun kamuoyunda oldukça güçlü taraftar bulduğu bir dönemde yapılacak olmasıdır. Geçmişte de bu tartışma hep olageldi ama siyaset kurumunun sorun çözme yeteneksizliğinin ayyuka çıktığı bu dönemde, sistem tartışması seçim gündeminde ağırlıklı yer alacak konulardan biri olabilir. Ki olması gerekir.
 Elbette ki bu seçime damgasını vuracak konulardan biri de Kıbrıs Sorunu olacaktır ya da olmalıdır. Olmalıdır diyorum, çünkü o kadar çok sorun var ki güme gidebilir. Oysa önümüzdeki seçimde, hiçbir seçimde olmadığı kadar çok konuşulmalıdır Kıbrıs sorunu! Cran Montana çöküşünden sonraki durum, daha önce hiç yaşanmadı da onun için! Bir yanda federal çözümün artık çöpe atılması gereğini savunanlar var; diğer yanda çöküşe karşın, hâlâ daha “federal çözüm” peşinde olanlar! Konu, sırf bu konu bakımından bir çeşit referanduma dönüştürülebilir bile! Olur mu, göreceğiz.
 Aslında yeni siyasal hareketlerin elinde, bu ülkenin siyaset kurumunun sorun çözme yeteneksizliği gibi çok güç bir koz var. Eğitimden sağlığa, trafikten çevreye, imardan altyapıya, kamu yönetiminden yerel yönetimlere, üçlü kararname rezaletinden müşavirlik çifte rezaletine ve daha bir sürü  “yıllanmış” sorunlar tavan yapmış durumda! Bunlar seçmene iyice anlatılabilse, çok şey değişir. O kadar ayan beyan bir durum var ortada! Önemli olan bunları seçmenin algılamasını sağlayabilmek!

SON OLARAK

  Sözün kısası,  önümüzde ilginç ve “statükolaşmış” politik dengeleri sarsma ve yeni dengeler yaratma potansiyeli yüksek bir seçim var önümüzde!
Geçen hafta da sözünü ettim: Temsili demokrasiye ters, daha çok “seçkinci” bir yönetim anlayışının göstergesi olan “halk iyileri seçmez ya da seçemez” görüşüne asla katılmam. Çünkü demokrasi, “seçkin”lerin değil sıradan insanların, bir zamanların deyişi ile “sokaktaki adam”ın; akıllı, zeki ya da dahi insanların değil, orta zekâlı insanların yönetimidir. Dahası demokrasi “mükemmel” değil, kötülerin iyisi bir yönetim biçimidir.
 Demokrasinin büyük hastalığı “popülizm,” “yağma anlayışı” ya da “patronaj sistemi,” yani “rant kültürü” tek yanlı değildir. Verenin yanında alan da vardır.  Rantı kabul ederek, en temel demokratik haklardan biri olan “oy” hakkını kötüye kullanan seçmen “muteber” bir seçmen değildir. Ancak nasıl popülizm hastalığı var diye demokrasiden vazgeçemezseniz, muteber olmayan seçmenler var diye demokrasiden de vazgeçemezsiniz.         
 Ben inanıyorum ki halkımız gereğini yapacaktır. Ben önümüzdeki erken genel seçimde seçmenin, çarşaf listenin ona verdiği olanağı kullanarak “statükolaşmış siyaset kurumu”na acı bir ders vereceğine inananlardanım.