Bir dönem bu sayfada sık sık dile getirdiğim bir konuydu futbol! Elbette ki anlı şanlı kişilerin tv ekranlarında “ahkâm kesme”leri biçiminde değildi benim futbola değinmelerim! O tarakta bezim yok çünkü!

      Hani bir dönem, bizim futbol federasyonumuz, Rum Futbol Federasyonu (KOP) altında sığıntı olmayı bile göze almıştı ya! O konu üzerinde çok durmuştum. “Ben dediydim” demeyeyim ama sonunda KOP, bizim federasyonun altında sığıntı olmasına bile rıza göstermemişti.

      Tabii ki konumuz bunlar değil! O konu tarih oldu. Günü geldiğinde tarihçiler bunu değerlendirir. 

HAKEMİN GOLÜYLE 1 – 1 BERABERE BİTEN MAÇ

      Geçen hafta, başkanlığını Monako Prensi’nin yaptığı “Peace and Sport” örgütünün organize ettiği Pile’deki futbol maçı gündemi bayağı sastı. Maç öncesinde yaratılan ya da kendiliğinden oluşan algı, futbol maçının Mağusa Türk Gücü ile Rum takımı Nea Salamına’nın karşılaşacağı biçimindeydi.

      En azından benim algılamam öyleydi.

      Meğer öyle değilmiş. Maçta MTG ve Nea Salmina futbolcuları, turuncu ve yeşil takımlar olarak ikiye ayrılıp oynanmış maç! Hatta turuncu takımın golünü MTG oyuncusu Halil Turan atarken, yeşil takım gol atamayınca, hakem topu alarak kendisi yeşil takım adına bir gol atarak 1 – 1 maçı berabere bitirmiş.

      Yanlış anlama olmasın diye peşinen söyleyeyim: Türk ve Rum oyuncuların, karma olarak iki takıma ayrılıp maç yapmalarına diyeceğim yok! İyi de olur. Ama ve işin doğrusu, sonucunu ve özellikle Türk tarafında yarattığı kargaşa ve ayrışmayı gördükten sonra, böylesi bir organizasyon, yani bir Türk takımı ile bir Rum takımının karşılaşmadığı bir maç, doğan sonuca değer miydi konusunda ikircikliyim.

      Bunu da geçiyorum.

      İki tarafın Toplum liderlerinin de katılacağı kurgusuyla organize edilen maçı Rum Yönetimi Başkanı Anastasiades izlerken, Kıbrıs Türk Toplumu lideri (KKTC Cumhurbaşkanı), eşitlik ve mütekabiliyet (karşılıklılık) olmadığı gerekçesiyle izlemedi.

      En baştan söylemek isterim ki Sayın Akıncı, bu konuda en doğru davranışta bulunmuştur. Konunun ayrıntısına girecek değilim. O kadar çok şey söylenip yazıldı ki olup biteni duyup öğrenmeyenin kalmadığını düşünüyoru. Hatta Mısır’daki Sağır Sultan’ın kulağına kadar konu gitmiş olmalı!

      Benim algıladığım odur ki konu iki ay once iki toplum liderine bildirilmiş, Sayın Akıncı, organizatörlere maçın Pile’de, BM’nin bulunduğu bölgede ve eşitlikçi bir anlayışla düzenlenmesi halinde davete icabet edeceğini o zamandan söylemiş. Anlaşılan Anastasiades de buna onay vermiş. Maçtan iki gün önce ise BM yetkilileri böylesi bir maçın güvenliğini sağlayamayaklarını söyleyince maç Kıbrıs Rum Yönetimi denetimindeki bir sahaya alınmış. Böylece eşitlik ve mütekabiliyet ortadan kalkınca Sayın Akıncı da maça katılmamış. Çok da iyi etmiş.

 

KAFAMA TAKILANLAR

       

Sayın Barış Burcu’nun açıklamasıyla,  “Barış ve Spor  Organizasyonu girişimi ve Mağusa Türk Gücü ile Nea Salamina’nın katılımıyla gerçekleştirilen etkinlikler tamamen bir sivil inisiyatif organizasyonuydu. Cumhurbaşkanımız Sayın Mustafa Akıncı bu etkinliğe sadece davetliydi ve önceden defalarca açıklandığı gibi bu davete hangi prensiplerde icabet edeceği organizatörlere iletilmişti. Bu prensiplere uygun davranılmadığı saptandığı için davete icabet edilmemiştir. “

        Sayın Akıncı’nın davete icabet etmemesini desteklediğimi yinelemek isterim de, Türk Gücü’nün  ona katılmamasına anlam veremedim.  Anlam verememem  Sayın Burcu’nun açıklamasındaki şu cümleden kaynaklanır:      

“Cumhurbaşkanımız Sayın Mustafa Akıncı MTG’ye de BRT’ye de gitmeme yönünde bir baskı yapmamıştır. Kendi gitmeme gerekçelerini ve eşitlik ve mütekabiliyet ilkelerinin önemini anlatmıştır. MTG’nin ‘Talimat verirseniz gitmeyiz’ şeklindeki önerisine ‘Benim bir sivil toplum örgütü olarak spor kulübüne talimat vermem söz konusu olamaz. Ben size görüşlerimi ve tavrımı anlatıyorum. Kendi kararınızı siz kendiniz vereceksiniz’ şeklinde cevap vermiştir.”

                Bir sivil toplum örgütüne talimat vermeme anlayışını anlarım da talimat vermeden “tavsiye” yapılması daha iyi olmaz mıydı? Bana göre iş bu raddeye gelmişken Sayın Cumhurbaşkanı gidilmemesini  tavsiye edebilirdi.

        Tabii tersi de var. Türk Gücü, Cumhurbaşkanı kararı kendilerine bıraktığında, Cumhurbaşkanı’nı gitmediği bir organizasyona katılmayarak, Türk tarafında ayrışma var algısı yaratılmasına engel olamaz mıydı?

                Ayrıca Türk tarafı bir bütün olarak hareket edip maçın ertelenmesini isteyebilirdi. Hem bunu yapabilirdi belki de!

SON OLARAK

        Bu olaydan Türk tarafı olarak, bir bütün halinde hareket etmediğimiz için yara aldığımızı düşünüyorum. Tanii ki esas yarayı alan BM’dir. BM’nin Kıbrıs’ta neye hizmet ettiği artık tartışılır oldu. Zaten özellikle Türk tarafının BM algısı, o çok acı günlerdeki edilgen tavırları ve işlevsizliği dolayısıyla hiç de olumlu değil! BM, bu olumsuz algıya bir katkı daha yaptı.

                Bir de kafama takılan birşey daha var. Kendim dinledim. Anastasiades, bir soru üzerine maçın oynanacağı sahanın baştan beri, sonuçta maçın oynandığı o saha olduğunu söyledi. Eğer Anastasiades doğru söylüyorsa, moda deyimle Türk tarafına oynanan bir kumpas var şüphesinin doğması kadar doğal bir sonuç olamaz sanırım.       Ya da Sayın Akıncı’yı zora sokmak için bunu özellikle söylemiş olabilir Anastasiades.     

                Hiç kuşkusuz futbolun çok şeye kadir olduğu inancıyla barış adına bu organizasyona gidildi.

                Konuyu şöyle bir soruyla bitirmeye ne dersiniz: Çok şeye kadir olan futbol, bu olayla neye kadir oldu?