20 Temmuz 1974, kamunun denetimine, toplumsal/kamusal gelişme ve altyapı gereksinimine yıllarca yanıt verebilecek boyutta geniş toprak sağladı ve olanaklar yarattı. Bu toprak ve olanaklar, gelecekteki kuşakların gereksinimlerine de yanıt verebilecek ülkesel fizikî planımızı yapmak ve bu planı kolayca yaşama geçirecek nicelik ve nitelikteydi.  

Ne yazık ki yapılması gerekenlerin neredeyse hiçbiri, gereği gibi ya da gereği kadar yapılmadı.    

Bunun düşünülmediği, tartışılmadığı, gündeme gelmediği sanılmasın! Tartışıldığının, gündeme geldiğinin canlı tanığıyım. Hatta ilgili yasa görüşülürken, konuyu Kurucu Meclis’e taşıyanlardan biriyim. Yani konu gündeme taşındı ama öngörüsüzlük, beceriksizlik, vizyonsuzluk egemen oldu siyaset kurumumuza!

İmar planları ya da daha geniş boyutlu fizikî planlar yalnızca yapılaşmayı düzenlemek anlamı taşımaz. Ülkenin tarımsal arazisi, ormanlık arazisi, sanayi bölgeleri, turizm, ulaşım, eğitim, kültür, spor ve benzerleri için gerekli topraklar için de planlama anlamı taşır.  

Güney komşumuz, Kıbrıs Rum Yönetimi bu işi çoktan yoluna koydu (Üstelik ırkçı bir yaklaşımla, yapılaşma bölgelerinin sınırlarını, Türk arazilerini dolaştırarak yaptı) ama biz olanakları, hatta elimizdeki güzellikleri bile siyaset kurumunun öngörüsüzlük, beceriksizlik, vizyonsuzluğuna kurban ettik. Şipşirin, zeytinlikler yeşillikler arasında huzurlu bir yerleşim yeri olan Girne’mizi, Girne olmaktan çıkardık. O bildiğimiz Girne yok artık! Tersine insanı çıldırtan, çileden çıkartan kimliksiz bir beton yığını var karşımızda! Yoğunluk, trafik, karmaşa, kirliliğin her türünün yaşandığı; dağla deniz arasına sıkışmış, altyapısı güdük ve planlı gelişmeye/geliştirilmeye namüsait bir kenttir değildir artık Girne!

     Diğer kentlerimiz de sıraya girmiş Girne’ye benzemek için! Osmanlı kasabası, güzelim Lefke’miz bile! Henüz tam bozulmayan bu şirin, yeşil beldemiz, zihniyet değişikliği olmazsa, Girne örneğini orada da yaşayacak ve yeni bir “şimdiki Girne” görmemiz için çok zaman gerekmeyecektir.

“GAZİMAĞUSA – YENİBOĞAZİÇİ – İSKELE İMAR PLANI”

Sözü, bugünlerin çok güncel konusu, “Gazimağusa – Yeniboğaziçi - İskele İmar Planı”na getirmek istiyorum.

Ülkesel fiziksel planlamanın yaşamsal bir gereksinim olduğunu düşünenlerden; “ülkesel fiziki plan”ın, çağdaş devletin gereklerinden olduğuna inananlardanım. Benim de yaşamımı sürdürdüğüm bölge için de böyle bir düzenlemeye ivedi olarak ve şiddetle gereksinim olduğunu her zaman savundum.  

“Gazimağusa - Yeniboğaziçi - İskele İmar Planı”nın içeriğini ayrıntılı olarak bilmiyorum. Ben işin ilkesindeyim. Benim için bu yönde atılan, atılacak her adım takdir edilmelidir. Ayşegül Baybars da, ilgili bakan olarak işi bugünkü aşamaya getirdiği için buna lâyıktır. Onu alkışlamak ve bu işin sonuçlanması için ona köstek değil, destek olmak gerekir. 

Yasalarımızın öngördüğü çalışmalar tamamlanmış; ilgili karar organı Birleşik Kurul uzlaşma ile bir sonuca ulaşmış; konu Başbakan’ın bu sonucu Resmi Gazete’de yayımlanmasına kalmış; Mimar ve Mühendis Odaları’nın günlerdir planın yürürlüğe konması için çağrı üstüne çağrı yapmışken, Başbakan Ersin Tatar’ın planın Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe girmeyeceğini açıklaması kafaları fena kaçırdı.

Girne için zamanında öyle bir şey yapılsaydı, bugünkü acınacak durum ortaya çıkmazdı. Lefke için çok acilen böyle bir düzenleme yapılmazsa onun da “girneleştiğini” göreceğiz. “Gazimağusa-Yeniboğaziçi - İskele” bölgesi için belirli bir aşamaya gelen imar planı sonuçlandırılmazsa, bu bölgenin de girneleşme yolunda hızla ilerleyeceği açıktır.

DÜNYADAKİ UYGULAMALAR

Konunun hukuksal yönü ile ilgili nice inciler dökülüyor. Haktan, özgürlükten, anayasaya aykırılıktan; “Gazimağusa - Yeniboğaziçi - İskele İmar Planı” ile ilgili son adımın atılmamasının özel mülkiyetin kutsallığı ile bağlantılı tereddütlerden kaynaklandığı söyleniyor.

Tanrı aşkına!

Özel mülkiyete en katı kurallarla sınırlamalar; bu mülkiyeti temel alan, liberal ekonomiyi (rekabetçi pazar ekonomisini) en katı biçimde uygulayan  ABD, İngiltere, İsviçre, Almanya, Kanada ve bunlar gibi ülkelerde, hatta Güney komşumuzdadır. Fizikî planlamalar en katı kurallarla bu ülkelerde yapılmıştır ve uygulanmaktadır.    

Başta İsviçre, bu ülkelerin içimizi ısıtıcı, ruhumuzu rahatlatıcı özelliğe sahip kartpostal gibi görüntüleri, fiziki planlama olduğu ve bu plandan ödül verilmediği için öyledir. Bunun nedeni çok yalındır. Yapılanmanın yalnız az ya da çok katlılığı değil, görünümü, boyası, şekli şemaili, kısaca her şeyi sıkı kurallara tabi olduğu için öyledir. Üstelik sınırlamaları yalnız kamu koymaz. Komşuların, o çevrede oturanların bile onay vermesi gereklidir. Başka bir anlatımla bu ülkelerde, her değişiklik var olan doğal – yapısal – fiziksel – sosyal - kültürel doku ile uyumlu olmak durumundadır. Canım çekti evimin boyasını değiştiriyorum bile diyemezsiniz. Yani o herkesin bayıldığı o kartpostal görüntüleri kendiliğinden olmuyor.        

     Peki ama bu ülkeler mülkiyet hakkına saygı duymuyor mu yani? Bu kurallar, sınırlamalar mülkiyet hakkına tecavüz mü oluyor?

Elbette değil! Bizde bazılarının anlamak istemediği bir şey var: Kutsal mülkiyet hakkından söz ediliyor ama bu hakkın sınırsız olmadığını; yapılanmanın kamunun alanına giren sosyal, sağlıksal, kültürel, çevresel çevre ile bire bir bağlantısı olduğunu görmezlikten geliyorlar.

Şu kadar metre kare toprağın mülkiyeti sizdedir ama o toprağın üstündeki boşluk size ait değil! Üstelik bu ülkelerde bir arazinin imara/yapılaşmaya açılması yalnız ve ancak kamunun tekelindedir. Bizdeki gibi arazi sahiplerinin ve müteahhitlerin insiyatifinde değil!

SÖZÜN KISASI

Sözün kısası, eğer belirli bir aşmaya gelen Gazimağusa - Yeniboğaziçi - İskele İmar Planı’nı yürürlüğe koyacak son adım atılmazsa, -ki Başbakan’ın açıklamasından bu anlaşılıyor- siyaset kurumu ciddî bir sınavdan sınıfta kalmış ve büyük bir vebal altına girmiş olacaktır. Bunun önümüzdeki seçime yönelik popülist bir uygulama, kamu yararını seçim mezesi yapma algısı yaratmasının önüne kimse geçemez.  

Hele hele konu boşlukta bırakılırsa!

Bari konu ile ilgili Emirname’nin yürürlüğünü sürdürmenin gerekleri yerine getirilseydi. Ne yazık ki Kararname’nin de boşlukta olduğu söyleniyor. Gerçekten öyle ise ya da öyle olmasına göz yumulacaksa, bilinçli bir kaos dönemi öngörüldüğü anlamı çıkacak ve Siyaset Kurumu, zaten dibe vurmuş olan saygınlığından daha da yitirmiş olacaktır.