KKTC Anayasası’nın 119’uncu maddesi, yerel yönetimleri, bölge, belediye veya köy ve mahalle olarak belirler ve karar organlarının seçimle oluşturulacağını belirtir. Yasaya göre, köy ve mahallelerin seçilmiş organları “muhtar” ve “ihtiyar heyeti” olarak belirlenmiştir ama ihtiyar heyetini oluşturanlar sözcük anlamıyla “ihtiyar” değildir çünkü “ihtiyar heyeti kurumu,” gelenekle ilgilidir ve tarihsel bir sürecin “izi” olarak varlığını sürdürmektedir.
Türk Dil Kurumu’na göre (TDK), aksakal, köyün veya mahallenin ihtiyar heyetinde olan kimse anlamındadır ve bir meslekte yaşça, kıdemce ileride ve yetenek bakımından üstün niteliğe sahip olan kimse, duayen, ermiş, evliya anlamına gelir. İngilizce karşılığı “elder” olarak verilebilir. Kıbrıs Türkleri olarak bizde bu anlamda çokça “duayen” sözcüğü kullanılır.
Bu girişi “aksakal” sözcüğünü/kavramını anlatabilmek için yaptım. Bir hususa dikkat etmek gerekir: Sözcük/kavram,” cinsel ayrımcılık içeren “aksakallı” değil “aksakal”dır. 
“Aksakal” sözcüğü/kavramı, Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) bir alt birimi/kolu olarak, danışma/istişare işlevli “Aksakallar Konseyi”nin kurulmasıyla güncellik kazandı. Bir tür Danışma Konseyi gibi düşünülebilir. Konsey’de her üye devletin bir “aksakalı” var. Başkanı Türkiye’nin aksakalı olan Binali Yıldırım! Türk Devletleri Teşkilatı’nın “gözlemci üyesi” KKTC’nin aksakalı olarak Tansel Fikri görev yapıyor.

***

“Aksakal” sözcüğü/kavramı, Türk Dünyası’nda yaygın olarak kullanılmaktadır ve bir “kurum” olarak varlığını sürdürmektedir. Konunun bir insanın ak yani beyaz sakallı olmasıyla ilgisi yoktur. Ben kendim hiçbir dönemde sakal bırakmadım ama Türk Dünyası’nda bana çok kez “aksakal” diye hitap edildi ve saygı gösterildi.   
Yakın zamanda KKTC Dışişleri’nden bana, Bakü’de yapılacak bir toplantıya davetli “aksakal” olarak katılma önerisi gelince tereddüt etmeden kabul ettim.
Bakü sevdiğim ve daha önce beş kez gittiğim bir şehir! Son gidişim 2014 yılında, TÜRKSOY’dan “Türk Dünyası Yılın Edebiyat Adamı” ödülünü almak içindi. Yeniden oraya gitmek kadar güzel bir şey olmazdı.
Bakü’ye gitme nedeni, daveti yapan ve bizi konuk eden “Azerbaycan Ağsakallar Şurası”nın, başka kurumların işbirliği ile düzenlediği “Haydar Aliyev Ve Çağdaş Türk Dünyası” başlıklı çalışmaydı.
“Azerbaycan Ağsakallar Şurası,” şahane binasıyla kurumlaşmış ve saygın bir yapılanma!  
Sonuçta bu iş gerçekleşti. Türk Devletleri Teşkilatı Aksakallar Konseyi’ndeki KKTC aksakalı olan Tansel Fikri ile benim gibi bir aksakal olarak Osman Ertuğ da Bakü’ye gidenler arasındaydı.

***

KKTC’nin, anayasal adıyla Türk Devletleri Teşkilatı’na “gözlemci üye” olarak girmesini “önemsediğimi” daha önce de bu sayfada dile getirdim. Bu “gözlemci üyelik” elbette ki “tanınma” değil ama bizim için “çok şey” ifade eder.
Tabii eğer ayırımında isek ve eğer gereğini yaparsak!
Türk Devletleri Teşkilatı’nın BM ya da AB örneği çok sayıda alt ya da yan kuruluşu ya da yapılanması var ve öyle görülüyor ki süreç içinde böylesi kuruluşlarla yapılanmalar artacak! Türk Uneskosu olarak nitelenen TÜRKSOY’daki “gözlemci üyeliğimiz” epeyce eski! TÜRKPA’ya (parlamenter asamblesi) ise yakın zamanda katıldık.
Diyeceğim o ki, anayasal adımızla gözlemci üyesi olduğumuz Türk Devletleri Teşkilatı ile onun yan/alt kuruluşları, KKTC olarak bize geniş bir yelpazede uluslararası ilişki kurma/sürdürme, bu arada ekonomik, sosyal, kültürel bağlantılar ve KKTC yurttaşları için haklar/olanaklar sağlama, genel anlamıyla “görünür” olma olanağı veriyor. 
Azerbaycan, Türk Devletleri içinde en çok tanıdığımız ve kendimize çok bulduğumuz bir devlet! Azerbaycanlılar da Kıbrıs’a ve Kıbrıs Türkleri’ne çok sıcak!
Amma ve lâkin, Azerbaycan dahil hiçbir Türk Devleti’nin KKTC’yi “kendiliğinden” ve kolayca tanıyacağını, hatta bırakınız tanımasını, resmî tanıma olmadan bizim için kendiliğinden bazı adımlar/kolaylıklar atacağını kimse düşünmesin! Yani ne olacaksa kendiliğinden olmayacak ve Türkiye’nin ne denli ağırlığını ortaya koyduğu ile doğru orantılı olarak sonuç alınabilecek!  
En azından benim kişisel değerlendirmem öyle!
Tek başımıza bizim yapacağımız çalışmaların sonuç vermesi zor görünüyor, onu belirteyim. Bu bakımdan Anavatan Türkiye ile birlikte çok yoğun çalışmalar yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Bu arada, dünyada tanınmak için en etkin aracın kültür, sanat ve edebiyat olduğunu bir kez daha vurgulayacağım. Farklı lehçe, şive vs. de olsa, sonuçta aynı dili kullanmamız, özellikle edebiyat bakımından bizim için büyük şans! Bu bakımdan Türk Devletleri’ne yönelik kültür, sanat, edebiyat çalışmaları ağırlıklı olmalı!

***

Bakü’de kişisel olarak ya da DAÜ-KAM ve KIBATEK başkanlıklarım dolayısıyla oluşmuş oldukça geniş bir “gardaş/dost” çevrem var. Sayısı o kadar çok ki, eksik bırakırım kaygısıyla adlarını tek tek saymayacağım.  Ne yazık ki bu son gidişimde sürenin kısalığı dolayısıyla çok azını görebildim.
Bu “gardaşlar/dostlarla,” kişisel ya da kurumsal bağlamda geçmişte çok şeyler başardık. Azerbaycan dilinde kitaplarım yayımlandı. Başka arkadaşların da Azerbaycan’da kitapları çıktı.
Yakın zamanlarda da, biri Türkiye’de, ikisi Azerbaycan’da yayımlanan üç kitapta Azerbaycan’a yönelik üç yazımın çıktığını belirteyim. (Bir yazımda bunları paylaşırım.)
Bakü’de KKTC Temsilcisi Sayın Ufuk Arca Turganer ve ekibi, bizi hiç yalnız bırakmadı. Ayrıca Sayın Temsilci ile ekibinin, KKTC için inançlı biçimde didinip durduklarını görmekten mutlu olduğumu belirtmek isterim. Onlara teşekkür ederken, çalışmalarında kolaylıklar diliyorum. 
Bakü Temsilciliği’nin güçlendirilmesi gereğini önemle vurgulamalıyım.