Sayın Tufan Erhürman’ın Ankara ziyaretinde ona uygulanan Devlet Başkanı protokolü hepimizin hoşuna gitti ama bu aşamaya bir anda gelinmedi. Arşivimi karıştırırken 37 yıl önce, 8 Temmuz 1988 Cuma günü yayımlanan “Protokol Deyip Geçmemeli” başlıklı yazım karşıma çıktı ve bu konuda da ne kadar çok yol alındığının ayırımına vardım. O yazım aynen şöyledir:
“Kişi olarak protokolü hiç sevmem. Geçmişte çeşitli resmî görevler (Cemaat Meclisi Başkanlığı, bakanlık, Parti Genel Başkanlığı) yaparken protokol yönünden sürekli sıkıntılar çektim. Hatta TKP Genel Başkanlığı görevini bırakmaya karar verirken, önemli nedenlerden biri de bu görevin protokol yönü idi.
Kişisel görüşümüz ne olursa olsun, protokol devlet hiyerarşisinde ve uluslararası ilişkilerde önemli rol oynar. Sırf protokol yüzünden devletler arasında ilişkilerin bozulması, hatta gerginleşmesi veya düzelmesi sık sık görülen olaylardandır. Örnek olarak Cumhurbaşkanı Sayın Evren'in ABD gezisini gösterebiliriz. Bu gezide bir sürü protokol sorunları çıkmış ve Türk basını ağız birliği etmişçesine, ağır eleştirilerde bulunmuştur.
Rahmetli İsmet İnönü, pek çok konuda olduğu gibi protokol konusunda da ders alınacak sözler söylemiştir. İnönü ‘Protokol insanı küçültmez ama oturduğu mevkiin hakkı gözetilmezse, devlete ve millete zarar verir’ demiştir. Yıllarca T.C. Dışişleri Bakanlığı yapmış olan İhsan Sabri Çağlar, sil Cumhurbaşkanının dış gezileri için şunları söyler: ‘Devlet Başkanlarının ziyaretleri sanki sahneye konulacak piyesmiş gibi devletten itina ile hazırlanmalı, prova edilmeli, adım adım incelenmelidir. Bu ziyaretler, bir film senaryosu kadar üzerinde durulmaya değer.’
Protokol konusu, yazına da girmiştir. Ünlü öykücü Ömer Seyfettin ‘Pembe İncili Kaftan’ adlı öyküsünde, protokol konusunu, çarpıcı bir biçimde dile getirir.

“T. C. - KKTC
ARASI PTOTOKOL SORUNLARI
“Bizdeki protokol işleri, sürekli sorun olmuş ve her dönemde Kıbrıs Türk Halkı’nı rencide etmiştir. KKTC’nin, ilan edildiği tarihe kadar, Devlet protokolünde, Devlet Başkanı’ndan sonra T.C. Büyükelçisi ve K.T Barış Kuvvetleri Komutanı yer alırdı. Parlamento Başkanı ile Başbakan ondan sonra gelirlerdi. Bu durum yıllarca sürdü. Bunu şiddetli bir biçimde, Meclis kürsüsünden ilk eleştiren kişi bendim. Sonra eleştiriler genişledi ama kimse de durumu düzeltmeyi düşünmedi.
KKTC'nin ilan edilmesinden sonra, küçük bir düzenleme yapıldı. Cumhurbaşkanı’ndan sonra Parlamento Başkanı ile Başbakan’a yer verildi. T.C. Büyükelçisi ile Barış Kuvvetleri Komutanı onların arasında yer aldı. Ama muhalefet liderine yıllarca protokolde yer bile verilmedi. Şimdi 8. sırada (lütfen) yer verildi. Bu protokol düzenlemesi de hatalı değil mi? Elbette hatalı. Çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde, diğer hususlar bir yana, o ülke nezdinde büyükelçilik yapan kişinin, ülke dışişleri bakanından önce protokolde yer aldığı görülmemiştir. Terslik yalnız burada değil. KKTC Başbakanı Ankara'ya gider, kendisini Devlet Bakanı karşılar. T.C. Dışişleri Bakanı ve herhangi bir bakan Kıbrıs’a gelir, onu KKTC Başbakanı karşılar. Konsey üyesi paşalardan biri Kıbrıs’a gelirse onları Cumhurbaşkanı Denktaş karşılar. Oysa yapılması gereken şu: KKTC bağımsız devletse gereği yerine getirilmelidir. T.C. eğer KKTC'yi gerçekten tanımışsa, onu tanımanın gereklerini yerine getirmelidir. Her iki taraf da en azından dünyaya karşı böyle davranmak, vitrini ona göre donatmak gereğini bile duymazlarsa KKTC'nin bağımsızlığına kim inanır?

“DENKTAŞ’A UYGULANAN PROTOKOL
“KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'ın son Ankara gezisi, protokol yönünden tüyler ürperticidir. Denktaş, KKTC Cumhurbaşkanı olarak yıllar önce Ankara'ya yaptığı ilk resmî gezide bağımsız bir DevIet’in Cumhurbaşkanı gibi T.C. Cumhurbaşkanı Evren tarafından karşılandı. Oysa ki, bu kez kendisini Evren değil, protokolde Başbakan’dan sonra gelen işlevsiz bir makamın sahibi Nurettin Ersin Paşa karşılamıştır. Diplomatik ilişkilerde muhatabına soğuk davranmak için protokole gerekli önemi vermemek, kullanılagelen bir yoldur. Diğer taraftan Ankara ile Denktaş arasına kara kedi girdiği çok çeşitli kaynaklarca belirtilmektedir.
Bu durumda akla gelen sorunlardan biri şu olabilir. Ankara, Denktaş'a karşı olan kızgınlığını göstermek için mi böyle davranmıştır? Ben, keşke böyle olsa diyorum ama bana öyle geliyor ki, Ankara'nın davranışı, Denktaş'a karşı olan kırgınlıktan değil, (bu kızgınlık nisbeten etken olmuş olsa da) KKTC'yi adam yerine koymamaktan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, yukarıda örneklerle vermiş olduğum gibi Anavatan Türkiye, dünyadan kendisi için, aradığı ve istediği protokol biçimini, varlığını garanti ettiği küçük bir Devlet’ten esirgemiş olmaktadır. Hele Yunanistan'ın, güneydeki Rum Devleti’ne uyguladığı protokolle (ister istemez) karşılaştırınca, Kıbrıs Türkleri olarak eziklik duymamamız ve buna koşut olarak tepki göstermememiz olanaklı haklı mıdır?”

HAFIZA İ BEŞER NİSYAN İLE MALÜLDÜR
Namık Kemal’in de kullandı, “hafıza i beşer nisyan ile malüldür” sözünü! İnsan belleğinin unutma özelliği (zafiyeti) vardır anlamında kullanılır. Doğru bir saptamadır. Kaldı ki belleğinin unutma özelliği bir anlamda insan için kurtuluştur.
İnsan belleğinin bu özelliği doğallığının ürünüdür yani olağandışılığı yoktur. Buna karşı toplumsal bellekte unutkanlık, onarılmaz olumsuzluklara neden olabilir. Hatta toplumsal varlık tehlikeye düşebilir. Bundan dolayıdır ki toplumsan bellek konusu hep gündemimdedir. Yıllarca yazdığım bir yazımı bu yüzden paylaştım.