Telefon çaldı sabah, sabah... Erten’di telefonda.( Yarın İştah restoran da toplanıyoruz ) dedi. Vatan’ın genç yazarları. Soldan sağa Osman Güvenir, Erten Kasımoğlu, Mehmet Cevaz, Mehmet Karacenan ve tabii İsmail Bozkurt. Hep beraberdik. Restoran eskiden Lefke’liler hanı diye bilinen, Büyük hanın arkasında, batısında yer alır. Lefkenin otobüsleri hep ordan kalkardı... Şimdiler de hep modern restoranlar, turistik mekanlar çok ayrı bir hava aks ediyor.
Arabamızı park etmek için, tek yol istikametleri ile fare yuvasına dönüşmüş Girne Kapısından Surlar içine girdiğmizde nereye döneceğimizi şaşırdık. Trafik düzenlemesi maalesef çok yetersiz. Biz bile ki Lekoşanın Abdi Çavuş sokağında doğup büyüdük nereden dönüp nereden çıkacağımızı şaşırdık. Bir Turisti düşünün arabasıyle Arasta’yı ve Bandabuliya’yı görmeye gelsin, nasıl geleceğini şaşırır. Hele arabasını Park etmek isterse sihirbaz olması gerekir.
Tabii ki en büyük sorun Lefkoşa’ya giriş çıkışların, Parka alanlarının doğru dürüst belirlenmemesidir. Bu durum da en çok O bölgede ki Esnafı etkiler.
Halbuki daha iyi bir Trafik planlaması ile yatay ve dikey yol gösterici trafik işaretleri ile herkes rahatlar. Örneği yatay Mavi çizgiler size, takip ettiğinizde giriş ve çıkışları gösterirse ve dikey işaretler de çok daha düzenli, geniş kapasiteli Araba Park alanlarını gösterirse sorunların bir kısmı çözülür.
Ancak lefkoşa çok kapsamlı bir Master planı çerçevesinde Tarihi özelliklerini koruyarak, görülmeye , ziyarete değer mekanlar restore edilir ve yerel Halkımızın Modern tarz ve yaşamına cevaz verirse surlar içi çok büyük rağbet görür ve zengin ailelerin yaşam merkezi haline gelir.
Şimdi ki görünüm hiç de iç açıcı değil. Ben 60 Abdi çavuş da doğdum. Osman Güvenir de bir köşe ötede. Mehmet Karacenan ‘da Reşadiye sokağında. Hep ayni mahallenin çocuklarıyız. Halam Süpiye Hanımın evleri Arab Ahmet’de Cami’nin karşısında idi. Bir zamanlar Vatan gatesinin de olduğu evlerden biri de bizim aileye ait di. Kimler yoktu ki 1950 ler de Dişçi Sarıyan, Halamın kiracıları Ermeni kızları ve Ermeni mahallesi diye bilinen Viktoriya sokağı. Uzunyan’ın White Hous diye inşa ettiği bine, kardeş Ocağının karşısı. İş Bankası ile ayni sırada Arasta’ya giderken Uzunyan’ın dükkanları ( Raleigh ) bisikletlerin toptancısı... Bizim devrin en sükseli bisikletleri.
O devirlerde Lefkoşa’da herkesin bisikleti vardı. Arabası olanlar Lekşanın en zengin insanları idi. Arabalar geçerken Polis durur sahibine selam verirdi...
Liseli kızlar Viktoriya Kız Lisesine bisikletle giderlerdi.
Yıllar öylesine çabuk geçmişti ki artık üç tekerlekli bisikletime bakar, ne küçük şeymişim ben diye gülerdim. Şimdi artık Raleigh bisikletim vardı, o günlerin son modası, Girne caddesinde bisikletçi KÖSE den almıştı Babam. Şimdilerde biz arkadaşlar Öner Salih, Osman Balıkçıoğlu, Osman Tuğsal ve Taner Münür. Her gün beraber gezerdik. Sokak sokak, mahalle mahalle dolaşır, hatta RUM tarafına giderdik. Birkaç defa platonik aşka yakalandığımız kızların mahallesinden, onları pencereden veya kapı önünde sandalyelerinde oturup sohbet ederken tesadüfen görmek için geçerdik. Bazen Anne Babalarından , gizli bir tebessüm, hafifçe ellerini sallamalarını, bazende bizi git git diye tatlı, tatlı kovmalarını, hiçmi, hiç unutmam. Tatlı günlerin unutulmaz hatıraları... Anneler ve Babalarımızın bize olan katıksız sevgileri, ailelerin birbirine saygıları. Bizleri bağrılarına basışları en mutlu, en tatlı günlerimin unutulmaz hatıralarıdır.
O günlerin meşhur sinemaları Halk sinemasi, İstanbul sineması, Taksim sineması ve Kristal sineması vardı. Ilk önceleri Kışlık Beliğ Paşa sineması sonradan Zafer sineması Halkımızın eğlence yerleri idi. Yaz aylarında her gece sinemaların önündeki kaldırımlarda aileler, kızları ile beraber yürüyüşe çıkar, erkeklerde sevgililerini görmek için biribiri ile yarış ederlerdi. Enverin kahvesi şağda Bardağın kahvesi solda idi. Yol boyu kaldırımların üzerine sandalyeler konur, erkekler hem orda kahve içer hemde arkadaşları ile sohbet eder gelen geçeni seyrederdi. Bayanlara meccane olan hafta ortası sinema gecelerinde inanılmaz bir kalabalık, bir hareketlilik, bir neşe hakim olurdu etrafta. Yasemin satan fakir çocuklar, arabalarının üzerinde yemiş satan seyyar yemişçiler. Kebabcılar ve Tatlıcılar başka bir renk katardı, insanların eğlencesine.... ÇAĞLAYAN en lüks restorandı. Bazan Türrkiyeden ses sanatçılarını misafir eder bazan dansözlerle program düzenlerdi. Türkiyeden gelen ses sanatçılarına HALKIMIZ inanılmaz bir ilgi gösterir. ANAVATAN dan gelen en küçük bir haber bile bizi mutlu eder, hasretimizi dindirirdi.
Yaz aylarında her akşam yemekten sonra küçük iken Babamla birlikte Enverin kahvesine gider yol kenarında şimdilerde ANİBALIN lokantasının olduğu yere yakın bir yerde oturur, gelen geçeni seyrederdik. Babam birçok insanla selamlaşır hal hatır sorar, misafir eder kahve ısmarlardı. Birgün paytonda şişman bir adamın yanında gayet güzel bir kadın geçiyordu ki Babam bana ‘ Şu adamı görüyormusun’ dedi, O şekerci NECİP gayet zengin biri ancak paraları gün gele bu kadınlar uğruna bitirecek. İşte böyle payton tutar Lefkoşayı turlar ve diğer hovardalara hava atar. Peki dedim niye payton ? Çünkü payton hovardaların simgesi... İlk gabrioleyi kim getirdi biliyormusun? Yok hayır, ama gabriole ne? Gabriole üstü açık payton ilk getiren de Ahçı Sadi... Hayretler içinde kalmıştım. Ben ahçı Sadi dayıyı o sevecen adamı hiç de öyle tahayül etmemiştim. BABAM, HOVARDALIK ERKEK ADAMIN SÜSÜDÜR, ANCAK YERİNDE VE ZAMANINDA. KADINLAR ÇAPKIN ERKEKLERDEN HOŞLANIR... PISIRIK TİPLERİ ADAM YERİNE KOYMAZLAR.
BURHAN BEY OSMANLI nın Kıbrıs adasına atadığı SON KADI idi. Agah efendi sokağında ki hanaylı evlerinde Pembe abla kızları Leyla, Binnaz ve oğulları çok genç yaşta ölen rahmetli Rifat ( ilk tiyatro ve parodi film sanatçısı) ve Osman Balıkçıoğlu Kalırdı. Osman la Önerle İngiliz okulunda beraber okurduk , Osman Tuğsal ve Taner Münür Türk Lisesine devam ediyordu. Tanerin babası meşhur Tüccar DELAL SALİMin ve ayni zamanda Abdi Çavuşdaki evlerinin yanında yaşayan KEMAL ŞEMİ BEYİN akrabası idi. ÖNER in babası SALİH DAYI Tren istasyonunda gümrük şefliği yaparken Annesi ile Alp Aslan sokağında Bakkal İbrahim beyin yanında bir evde yaşıyorlardı. Ayşe abla meşhur Sabri hocanın kızı idi. Annemle Babam ayrıldıktan sonra bana hem annelik hem babalık yaptılar. Kızları Nevran yeğenleri Birsen hep kardeş kardeş beraber büyüdük. Burhan bey tam bir Osmanlı efendisi, mütevazi olduğu kadar da bilgili ve çok saygın bir beyefendi idi. Onun sohbetlerinden aldığım feyz kadar Salih dayının cömertliğinden, pırıl pırıl vicdanından ve insan sevgisinden de okadar feyz aldım. ALLAH her ikisinide gani gani rahmet eylesin.
Osman Tuğsal, Annesi Babası ve kız kardeşi ile Kuru Çeşmedeki Evkafın apartmanlarında mütevazi bir hayat yaşıyorlardı.
İŞTE BİZİM TAKIM diye adlandırdığımız takım bu idi. Tabii ki daha başka UNUTULMAZ DOSTLARMIZ OLDU. CANIMIZI BİLE BİRBİRİMİZ İÇİN FEDA EDEBİLECEĞİMİZ KADİM DOSTLARIMIZ. BUNLARIN ARASINDA HALA KADİM DOSTUM OLAN ZEKİ BEYAZ , AKAY CEMAL, ERTEN KASIMOĞLU, ÖZCAN ÖZCANHAN, IŞILAY ARIKAN, TANJU MÜEZİNOĞLU,CEMAL BAŞARANEL, HASAN SİNDELİ,OLGUN AKSARAY ve NİCELERİ GELİR...
ABDİ ÇAVUŞ sokağı GİRNE caddesine paralel yoldur. SARAY ÖNÜ MEYDANINDAN Doğuya doğru yürüdüğnüzde soldan ikinci sokak. Sağ taraftaki köşede AKPINARLARIN tatlıcı salonu vardı. Yanında ŞAKİR ustanın mobilya atölyesi.
Şimdilerde Boyacının hanın olduğu yer, içinden geçtiğnizde Arasta sokağına çıkarsınız, köşeside rahmetli MEHMET AHMET KÜÇÜĞÜN , İRSEN KÜÇÜĞÜN KARDEŞİ, Benim de kadim dostumdu. Son günlerine kadar onunla hergün şakalaşmıştık.Ani ölümü beni çook mütessir etmişti. Oraları işte hep onlara ait...eskiden de Osmanlı devrinde oraları karakolmuş ve ABDİ ÇAVUŞ ismi orda görev yapan bir çavuşun ismi imiş.