Seçim havasına gireli çok oldu. Önümüzdeki üç ay, -bizde hep alışılageldiği gibi- epeyce yoğun geçecek. Dilerim algı yaratma savaşımları kişiliklere girilmeden, bel altından vurulmadan yürütülür.

Cumhurbaşkanı adayları hemen hemen belli! Değerli, saygın, bu topluma bir şeyler verebilecek kişiler! Tümüne başarılar dilerim. Ne yazık ki genel anlamda siyasetçiler ve siyaset kurumunun durumu adaylardan çok farklı! Tüm anketler saygınlıkları ile güvenirliklerinin dibe vurduğunu gösteriyor.

 POLİTİKACILARA VER YANSIN…

5 ciltlik yaklaşık 4000 sayfalık Kıbrıs Türk Edebiyatı Tarihi’ni hazırlarken, politikacıları diline dolayan, yazdıklarıyla hem gülümseten, hem düşündüren bolca şair ve yazar olduğunu gördüm. Taşlamalardan söz etmiyorum. Taşlama zaten edebiyatımızın zenginliklerinden biri! Bu seçim öncesinde, pek bilinmeyen ama benim değer verdiğim bir şairin, gelenekçi halk/saz ozanlarına benzer söylemleri olan Mehmet Tahir Doluner’in politikacıları nasıl diline doladığını anlatmak geldi içimden!

1930’de Sütlüce köyünde doğdu Doluner! Lise eğitiminden sonra kamu görevlisi olarak (1950- 1973) çalıştı. 1973’de emekli oldu. 1980’de Avustralya’ya göç etti. 1993’de Kıbrıs özlemi ağır bastı ve yedi çocuğundan dördünü Avustralya’da bırakma pahasına yurduna kesin dönüş yaptı. 2005’te hayata veda etti.

Lise yıllarında yazmaya başladı ama devam etmedi. Adaya döndükten iki yıl sonra, 1995 yılında Lefkoşa Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen bir şiir şöleni içindeki şiir dürtüsünü depreştirerek yeniden yazmaya başladı. Bu yeniden yazış bir tür patlamaya dönüştü ve 2005’teki ölümüne kadar dokuz kitap yayımladı.

Harid Fedai’nin deyişiyle şiirlerinde, “gerçek bir yurtseverin çırpınışları, isyanları, duyarsız insanlarımızı silkinmeye, bu topraklara kök salmağa çağıran yiğit bir ses” olan Doluner politikacıları da sık sık diline dolar. Örnek olarak “Şeriatın Kestiği Parmak Acımazmış” şiirinde politikacılara fena kızar ve onları toplum sorunlarının sorumlusu görür: (Tüm alıntılarda dizelerin sonunda parantez içinde italik olarak kitap adı ve sayfa numarası verilmektedir):

“Bu derdi başımıza düşman değil getiren;

Bizden birileridir hep bize reva gören;

Onlardır hep bizleri yok oluşa götüren;

Onlardır bu çorabı başımıza hep ören”

(Bu Vatan Bizim s. 51)

Politikacılara kızgınlığını “Yanarım Yanarım” şiirinde de dile getirir:

Göstermeden hiç gayret, bir çaba harcamadan

Çok yüksek makamlara gelenlere yanarım

Nasıl çıktı o yere kendi de fark etmeden

Herkese en yüksekten bakanlara yanarım (Bu Vatan Bizim,  s. 60)

OYULAN BEŞPARMAKLAR VE DİKMEN ÇÖPLÜĞÜ

Politikacılara kızgınlığını somut olaylar üzerinden de dile getirir Doluner! Beşparmaklar’ın taç ocakları dolayısıyla oyulması, KKTC siyaseti ile medyasının uzun  zamandır gündemindedir. “Dağdan Başka Vallah Her Şeye Benzer” şöyle der:   

Şu Beşparmakların güney cephesi

            Dişleri dökülmüş surata döndü

            Bütün tepelerin belki de hepsi

            Yelesi dökülmüş bir ata döndü (Yuvasız Kuşlar Gibi, s.21)

“Bir Dağın Feryadı” şiirinde, “oydular birçok yerden dağı merhametsizce” (s. 16) dediği Beşparmaklar’ın sonunu şöyle işaret eder:

Hiç şaşma yok olursa

Bu hal böyle giderse

Beşparmak’ın beşi de yakın gelecekte (Sevgilim Kara Saban, s. 18)

“Mel’anet Yatağı” şiiriyle KKTC halkının çok bildiği başka bir çevre felaketi olan Dikmen Çöplüğü’nü diline dolar:

Zehirli dumanın yayılmış gitmiş

Her yöne yönelik dağılmış gitmiş

Çevre insanımız bayılmış gitmiş

Kimin umurunda dikmen çöplüğü 

***

Boğulur dumanlarla hergün bu çevre halkı

Bu moderin (!) ülkede iki bine üç kala

“Ha yarın ha obürgün hallolur” derken “belki”

Geçer yıllar ardarda zehirle dolu hâlâ

***

Tükenmiyor bir türlü gece gündüz yutmakla

Şu Dikmen çöplüğünün zehirli dumanları

Geçmek bilmez geceler hep kapalı yatmakla

Seyrederek acıyla, öfkeyle tavanları

***

Kalmadı başvurmadık ne yazık ki hiçbir makam

Her tarafta tepkisiz, sağır bir duvar bulduk

Görmedik hiç yüzünü bir çeviren de bakan

Ve her gün o mel’anet dumanıyla boğulduk

***

Sürer gider her halde öylece bu durumda

Şu mel’anet yatağı daha yüz sene kadar

Bekleme gayrı olsun, birinin umurunda

Bir toplum bu ülkeden bir gün bitene kadar

                                   (Toz Kondurmam Yurduma, Arka kapak)

 

            “Dökülsün başına Dikmen çöplüğü (Bu Vatan Bizim s.41) diye seslenir politikacılara! “O Beytambal Çöplük” şiirinde, parlamentoyu hedef alan ironik bir haykırışı da var:

Es Dikmen yelleri es, Meclis’in üzerine

Girsin dumanları hep, kapısından içeri

Yerleşsin o beylerin tek tek akciğerine

Bayram etsin azacık onların da ciğeri Yuvasız Kuşlar Gibi,  s. 52)

“Kimlerdir Oralardan Bu Ülkede Sorumlu” şiirinde, günlerce yol ortasında kalan hayvan ölüleri üzerinden de politikacılara lanet yağdırır:

Söyle dostum,

bilirsen

sahipsiz mi o yerler?

kimlerdir oralardan bu ülkeden sorumlu?

Emin ol ordan geçen bu duruma ya güler,

ya da bu idareye, on kez “lanet olsun” der  (Sevgilim Kara Saban, s. 14)

BU VATAN KİMİNMİŞ?

Doluner, bu denli kızgın olduğu politikacıları, köşeyi dönenleri, yağ gibi üste çıkanları ve bunları görmeyen halkı, “Bu Vatan Kimin” şiirinde, ironik bir dille diline dolar ve onlarla dalga geçer:

Bu vatan, koşarak, tam bir solukta

Çabucak köşeyi dönenlerindir.

Canı çektiğinde keyfe gelip te

Bizlere cartayı çekenlerindir.

***

Bu vatan, unutma, bugüne bugün

:           Ne yapsak, ne etsek, her zaman her gün

Bir yolunu bulup her zaman

Yağ gibi yüzüne çıkanlarındır

***

Bu vatan, bağrına hiç abanmadan

Göçerken halkına asla yanmadan

Durup dinlenmeden, hiç usanmadan

İçine o biçim edenlerindir

***

Neden bu toplumun görmez gözleri

Neden hiç anlamaz durduğu yeri

Bilmez mi bu ülke yıllardan beri

Ocağına incir dikenlerindir (Bu Vatan Bizim s. 19)

ŞAİRE GÖRE POLİTİKACI CÜCE ADAMDIR

“Cüce Adam” şiirinde de politikacılara (tabii ki popülist politikacılara) bakış açısı değişmez:

“Boğaz’a hem okul, hem de bir cami”

Diyerek geçti hep, uzun yılların;

Bu aldatmacanın geldi encamı;

Artık ayrılmalı bizden yolların…

** *

            Ne okul, ne cami, ne de kabristan;

Geçince seçimler hemen tornistan;

İmanım gevredi benim bu hırstan;

Ayrılmalı artık bizden yolların…

* * *

Beni ikide bir korkutaraktan;

Ensemde o biçim oturaraktan;

Bir de bıyığıma osuraraktan;

Geçti hep o zehir, kısır yılların…

* * *

Bu mihnet, bu ateş, yanar derinde;

Toplumun sızlayan, yanık böğründe;

Çıkacak acısı günün birinde;

Bize çektirdiğin acı yılların!

(Bu Vatan Bizim, s. 39)

Doluner, “Batan Güneşi Önce Terk Edermiş Sıçanlar” şiirinde politikacıları fena “aşağılayıp haşlar:”

“Batan gemiyi önce, terk edermiş sıçanlar;

Terk etsin bizleri de başımıza sıçanlar…” (Bu Vatan Bizim, s. 52)

SONUÇ OLARAK

Sonuç olarak hızlı, üretken, coşkulu ve çok değişik konularda şiir yazan bir şair olarak ilginç bir kişilik sergiler Mehmet Tahir Doluner! Hece veznini ısrarla kullanması başka bir ilginçlik ve özelliktir. Bir Kıbrıs Türkü olarak halkının gelenek ve göreneklerini, duyarlılıklarını, folklorik özelliklerini, kendisine özgü sözcük ve deyimleri; çok yalın, gerçekçi ve ironi yüklü deyişlerle dile getirmesi, ona bir tür çağdaş halk ozanı özelliği kazandırır. Kıbrıs Türk Ağzı’na özgü sözcük ve deyimleri, aşırıya kaçmadan kullanarak şiirlerine çeşni katar. Kıbrıs Türk Edebiyatı’nda, Mehmet Tahir Doluner kadar konu/tema zenginliği olan başka bir şair yoktur.

Tüm bu özellikleri ile Kıbrıs Türk Edebiyatı’nda, çağdaş halk ozanı denebilecek “kendine özgü” bir yer edinen Doluner’i, bu seçim döneminde saygı ile anıyoruz.