İsmail BOZKURT

        KKTC Anayasası 62’nci maddesi, sanatın ve sanatçının ödüllendirilmesini emreder. “Sanatın, Sanatçının ve Kültürel Hakların Korunması” başlığını taşıyan bu maddenin (1)’inci fıkrası aynen şöyledir: “Devlet, sanatın özgürce gelişebileceği ortamı yaratır; sanatçıyı koruyucu, destekleyici, özendirici ve ödüllendirici önlemleri alır.”

        Bu maddenin anayasaya girmesini benim önerdiğimi belirtmiş olayım.

        Peki ama bir kişi eser yaratırken ödüllendirilmeyi bekler / hedefler mi ya da ödüllendirmek için mi eser yaratır? Herkes değil diye düşünüyorum ama örnek olarak Orhan Pamuk, Nobel’i almayı hedefleri ve sonuçta aldı.

        Ben kendim, onlarca kitap kaleme alıp yayımlarken ödüllenmek gibi bir kaygım olmadı ama çok sayıda ulusal ve uluslararası ödül gelip beni buldu. Bu ödüller arasında Necati Özkan Ödülü, Türk Dünyasına Hizmet Ödülü, Halk Kültürüne Hizmet Ödülü, Balkanlar Türk Kültürüne Hizmet Ödülü, Doğu Akdeniz Üniversitesi Vefa Ödülü, Kıbrıs Türk Yazarlar Birliği Ali Nesim Onur Ödülü, KKTC Kültür Bakanlığı Kültüre Ömür Boyu Hizmet Ödülü var.

        Makedonya’nın Struga Belediyesi ile Romanya’nın Doğu-Batı Akademisi beni onur beratları; sonradan Avrasya adını alan Ali Diplomasi Üniversitesi (Bakû), Vektor Uluslararası İlim Merkezi (Bakû), Asya Üniversitesi (Bakû) ve Kıbrıs Sosyal Bilimler Üniversitesi (2020) tarafından dört kez fahrî doktora ünvanı ile onurlandırdılar.. 16 ülkeden 30’u aşkın edebiyat dergisinin genel yayın yönetmeninin oluşturduğu “Türk Dünyası Edebiyat Dergileri Kongresi” tarafından “2014 Yılı Türk Dünyası Edebiyat Adamı” olarak seçildim. Değişik dergiler tarafından onun için özel sayılar yayımlandı.

        Son olarak da Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu, beni edebiyat (roman) ödülüne layık gördü. Bu ödülü 26 Eylül 2022 günü Bursa’da düzenlenen bir törende aldım.

        Elbette ki bana verilen her ödülden mutlu oldum. Yazdıklarımın birileri tarafından fark edildiğini görmek güzel bir duygu!

        Türk Dil Kurumu’nun verdiği son ödül için sosyal medyada yaptığım paylaşım, yüksek miktarda beğeni aldı ve beni destekleyen, öven, gururlandığını belirten yüzlerce yorum yapıldı.  İlgi gösteren herkese buradan teşekkürlerimi iletmek istiyorum.

        Şunu özellikle belirteyim: Ödül kişi olarak bana verildi, ama ülkemize ve Kıbrıs’ta Türk Dişi ile yaratılmış 450 yıllık edebi birikime de verilmiş oldu.    

         

BOYUTU KÜÇÜK, İÇERİĞİ BÜYÜK BİR KİTAP

        Bir ülkenin edebiyatı olduğunu söyleyebilmek için zengin bir halk edebiyatı olması, yazınsal ürünler verilmesi, yapıtlar yaratılması yetmez. Yaratıların, bilimsel çalışmalara da konu olması, edebiyat bilimi tarafından incelenmesi gerekir. Ayrıca yazınsal eleştiri kurumuna da gereksinim vardır. Edebî eleştiri kurumunu o ülkenin edebiyat ortamı ve özel koşulları yaratır, “yaptım” demekle olmuyor. Oysaki yaratılan edebî eserlerin akademik çalışmalara konu olması, biraz da bu yönde çaba harcanmasına bağlıdır ve ülkemizde artık bu yönde çaba harcanmakta olup çok sayıda genç akademisyen Kıbrıs Türk Edebiyatı’nı araştırıp eserler yayımlamaktadır. Atılan toplum filiz vermiş, filizler ağaç olmaya başlamıştır.

        Bu süreçte, Oğuz Karakartal’ın rolü büyüktür.  Hem kendisi bu konuda çalışmalar yaptı, hem öğrenciler yetiştirdi. Mağusalı Hasan Nefi'nin 1875'te yayınladığı ve Kıbrıs Türk Edebiyatı’nın ilk tiyatro / ilk batı tarzı edebî eseri olan “Felaket” de bu çalışmalarla ortaya çıktı.  Oysa yakın zamanlara kadar ilk oyunumuz 1995 tarihli “Hicran-ı Ebedi” olarak biliniyordu. “Felaket”in keşfedilmesiyle tiyatro tarihimiz 20 yıl geriye gitmiş oldu.    

        1 Ekim 2022 günü, çoktandır özlediğimiz edebî bir etkinlik gerçekleşti. Dervişe Güneyyeli’nin yönetiminde Lefkoşa Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen panelde konuşmacı olarak Prof. Dr. Oğuz Karakartal, Doç. Dr. Emin Onuş ve ben vardım. Panel konusu, Mağusalı Hasan Nefi'nin 1875'te yayınladığı, Kıbrıs Türk Edebiyatı’nın ilk tiyatro eseri olan “Felaket” adlı oyundu.    .  

        Paneli KIBATEK ile KITED (Kıbrıs Türk Edebiyatı Ve Edebiyatçıları Derneği) düzenlemişti.  

      Kıbrıs Türk Edebiyatı’nın akademik çalışmalarında şimdiden kendisini kanıtlayan ve gelecek için ondan çok şey beklediğim Hüseyin Ezilmez, panele de konu olan kitabında hem ilk baskısı 1875’te yapılan “Felaket”i yeni harflerle veriyor, hem “Felaket”in öyküsünü anlatıyor. Kitap, KIBATEK Ve KITED Yayını olarak çıkmış olup toplam 110 sayfadır.  (Tam adıyla “Kıbrıs Türk Edebiyatının İlk Tiyatro Eseri Felaket (1875) ve Namık Kemal’in Öğrencisi Kıbrıslı Hasan Nef’i” (İnceleme Ve Yeni Harfli Metin)

        Mağusalı Hasan Nefi, Mağusa’da “Felaket”i yazdığında, Namık Kemal’in Mağusa sürgünlüğü süregidiyordu. Bu durum, “Felaket”in ortaya çıkmasında Namık Kemal etkeninin de söz konusu olduğunu gösterir. Hüseyin Ezilmez’in kitabında, bunu daha ayrıntılı olarak görme olanağı var.

        Yukarıda da değindim: “Felaket,” yalnız Kıbrıs Türk Tiyatro Edebiyatı’nın ilk eseri olma özelliğini taşımıyor, Batı Edebiyatı tarzında yayımlanan ilk kitap olma özelliği de var ve bu özelliğiyle edebiyatımızda “Yenileşme” döneminin de başlangıcıdır.

      Bir oyunun, hele de teması günümüze hiç hitap etmeyen bir oyunun pek okuyucusu olmaz ama Hüseyin Ezilmez’in yayın hayatına kazandırdığı kitap, Kıbrıs Türk Edebiyatı ile ilgilenenler için göz ardı edilemeyecek niteliktedir.

        Öneririm.