Psikolojik savaş dendi mi, hiç şüphe yok ki, soğuk savaş gelir akla.  Mermisiz, kurşunsuz, topsuz tüfeksiz bir savaştır psikolojik savaş.  Hatta normal bir mermiden veya normal etkili bir silahtan da daha etkilidir diyebilirim.
           
Hangi ülkede olursa olsun, devletle halkın çatışmalarında ve sokak kavgalarında hak arayışları veya tepkisel davranışlarla verilmek istenen mesaj, gerçekten çok önemlidir.
           
Çok uzaklara gitmeye gerek yok...  İstanbul’daki Gezi Parkı’nda başlayan olaylar, biber gazından ölen insanlar ve o güzelim parkta ağaçların kesilmesi, birdenbire koca Türkiye’yi ve Türk insanını ayağa kaldırdı.  Hatta bütün dünyanın gündemine düştü.  Pek çok ünlünün de destek verdiği Gezi Parkı eylemlerinin yankıları hala sürüyor.  Gezi Parkı eylemlerinde biber gazından başından ağır darbe alan ve sonunda hayat mücadelesini kaybeden 15 yaşındaki Berkin Elvan’ın ölümü ve halkın onun cenazesine sahip çıkışı, birdenbire Türkiye’nin gündemini değiştirdi.  Hem de Belediye Seçimlerinin yapıldığı bir zamanda. 
           
İşin özüne inildiğinde eve ekmek almak için meydandan geçerken biber gazından yaralanan Berkin Elvan’ın genç yaşta ölümü ve “demokrasi şehidi” olarak insanların hayatına girmesi hayli dramatik ve acı veren bir görüntüye dönüştü.
           
Tabii ki Başbakan Erdoğan, Berkin ölümü üzerine yaptığı açıklamada, sapanı ile meydanda demir bilye attığı sırada yaralanması şeklinde verdi.  Başbakan ne demek istiyor ki;
           
“Siz bu genç kardeşimizin ölümünü ve cansız bedenini kullanarak kamuoyunu kamçılıyorsunuz ama, o iş öyle değil, böyledir.”
           
Berkin Elvan’ın ölümüne mazeret bulmak hayli zor.  Veya genç yaşta öyle bir talihsiz vakada hayatını kaybetmesi unutulacak veya affedilecek bir şey değildir.
           
Ancak gerçek olan şudur ki, farklı görüşlerdeki ideoloji grupları, böyle bir durumda hemen harekete geçip, durumu provoke ederek kendilerine fikir zemini hazırlarlar.  Lakin bu olayda o sözünü ettiğimiz oran ne kadardır?  Bence çok yüksek değildir.  Çünkü bu mesele o kadar tepkisel bir hal aldı ki, artık halk, coşkun akan bir sel gibi akıyor.  Lakin bütün bunlar bir tarafa... Esas değinmek istediğim konu, psikolojik savaşta halkın ve kitlelerin kullandıkları sembollerdir.
           
Mesela Berkin Elvan’ın yaralanma anında elinde ekmek vardı veya evine ekmek almak için oradaydı.  İşte o kızgın halk, binlerce ekmeği ellerine alarak, halkın duygularını kamçılama fırsatı yaratıyordu.  Bundan başka hükümette meydana çıkan rüşvet olaylarında ayakkabı kutusunda binlerce dolar olduğu saptanmış ve bu duruma halk tepki gösterirken, ellerine yüzlerce ayakkabı kutusu alarak söylemek istediklerini sessiz sembollerle söylemişlerdir.
           
Bir zamanlar Özal iktidarında da kocaman kazıklar, sembol olarak kullanılmıştı.  Halk zamlardan bunalınca, kendilerine ağaç dallarından kocaman kazıklar yaparak meydanlara dökülmüşlerdi.
           
Hayali ihracat için de pek çok semboller ve sloganlar üretilmişti.  Biliyorsunuz... Hayali ihracat, Özal iktidarını sallayan çok büyük bir skandaldı.  Ve daha da bir sürü beklenmedik rüşvet olayları gazete sayfalarını doldurdu.  Hatta bir bakanın rüşvet alırken yakalanması sonucunda bakanlıktan istifa etmesi.
           
Şimdiki iktidara olan tepki, dini sembollerle gösterilir.  Erbakan zamanında kullanılan semboller, onun karikatürlerindeki semboller gibi, ya tespih, ya bir takke, veya duvarlardaki arapça harflerle yazılmış sembollerdi.
           
Dünayda kadına şiddeti sembolize hareketinde kırmızı boyalar kullanılmıştır.  Sağlıklı ve protestocu kadınlar, yüzlerini kan rengine bulayarak, insanları tahrik ederek vermek istedikleri mesajı vermişlerdir.
           
Bir başka olay daha geldi aklıma.  Anımsadığım kadarı ile oğul Bush’un ABD başkanı olarak ziyaret ettiği bir Arap ülkesinde, bir fedainin kendisine fırlattığı ayakkabı veya bot da bir simge haline gelmişti.  O şahsın fırlattığı ayakkabı, insanların yüreğinde yanan yangının sembolü haline geldi.
           
İşte o semboller, kızgın halkı o denli kamçılar ki, beyninin kıvrımalarında var olan öfke ve tepkiler, adeta bir canavara dönüşür.
           
Devletle halk arasında olagelen olaylarda, vatandaşın devlet kapılarında bekletilmesi veya içeriye sokulmaması, birdenbire “kapı” sembolünü de gündeme getirir. 
           
Yıllar önce dünya karikatür yarışmalarının sonuçları açıklandığında, ünlü bir Rus karikatürcünün anlamlı çizimi birinci gelmişti.  O karikatürde yüzü kapalı bir cellat, elleri kelepçeli mahkumun kellesini değil de, iki elini kopartıp kütüğün üstünde bırakınca, o mahkumun yukarıya kaldırdığı kanlı elleri ile “Artık özgürüm” diye haykırması hayli dramatiktir.  Yani adam ellerini kaybetmiş ama özgür olmuş.  Öyle bir özgürlüğün anlamı mı olur?
           
Bu ve buna benzer nice işaretler ve eşyalar, hatta çizimler kamuoyuna mesaj vermede kullanılırken, bu eylemlerin ve bu sembollerin, gerçekten silahtan daha öldürücü olduğunu düşünüyorum.  Bilmem... Yanlışsam, “Yanlışsın” deyiniz bana...