“Filistin’de bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Sivil Filistinliler sürecin tümünde İsrail’in her zaman hedefi iken, Hamas’ın İsrailli sivilleri de hedef alması anlaşılmaz ve akılsızca bir iş! Amma ve lâkin İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki iki buçuk milyona yakın Filistinliyi, dünyanın gözü önünde ve ABD ile Batı’nın şakşakları arasında toptan cezalandırması, öldürdükleri Filistinlerin üçte ikiye yakınının, (büyük çoğunluğu çocuk olmak üzere) çocuk ve kadınlardan oluşması soykırım değil de nedir?”
Yukarıdaki paragraf, 6 Ekim (2023) günü sosyal medyada yaptığım ve geçen hafta bu sayfaya da yansıttığım bir paylaşım!  6 Ekimin üstünden iki haftadan çok zaman geçti. İsrail, Gazze Şeridini bombalamayı, her gün yüzlerce çocuk, kadın ve sivilleri katletmeyi sürdürüyor.

***

Bir çocuğun vücudundaki savaş, şiddet ya da ağır işkence izleri ve yüzündeki anlatılmaz ifadeler tüylerimi diken diken eder. Bombanın paramparça ettiği çocuk bedenleri gördüm ben, bu bakımdan çocuğa karşı yapılan her çeşit “olumsuzluk” beni neredeyse çıldırtır. (Aç bir çocuğun görüntüsü ve yüzündeki ifade de bende benzer etkiyi yapar.)
Daha önce tarihte öyle bir şey yaşandı mı bilmiyorum. Filistinli çocukların avucuna, öldüğünde kimliği saptansın diye isimlerini yazıyorlar ya! İçimden ağlamak geliyor. 
Ya çocuğunu yitiren anne ve babaların hali?
Bunu yapanlar insan olamaz, asla olamaz.

***

Ve işin acı ve kötü yanı nedir bilir misiniz?
Bu işi yapan İsrail, BM Güvenlik Konseyi’nin üç daimi üyesinin (ABD,  İngiltere, Fransa) himayesinde olduğu için BM’nin ona yönelik herhangi bir yaptırım yapma olanağı yok!
Bu durum yalnız İsrail için geçerli değil! BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa) ya da himayelerinde olan /dayılık yaptıkları ülkeler (İsrail, Ermenistan, Rum Yönetimi gibi) için de geçerli! Yani BM’nin bu ülkelere herhangi bir yaptırım yapma olanağı yok! Beş daimi üyenin herhangi biri ya da (İsrail gibi) himayelerindeki / dayısı oldukları ülkelerden biri iseniz uluslararası hukuk denen “maskaralığı” çiğneyebilirsiniz. İnsanlık suçu işleyebilirsiniz, soykırım yapabilirsiniz. Bilerek isteyerek ve sistemli biçimde çocukları, kadınları, yaşlı ve sivilleri aç, susuz, ilaçsız bırakabilir ve katledebilirsiniz. Hastaneleri, okulları, camileri, kiliseleri bombalayabilir, insanları evlerinden edebilirsiniz. Suç unsuru yazılı beyannamelerle hiç çekinmeden evlerin de meşru askerî hedef olduğunu açıklayabilirsiniz.
Ne kadar trajik, o denli ironik, hatta kara mizahın ta kendisi değil mi?   
İsrail Başbakanı Netanyahu askeri kıyafetle ziyaret ettiği askerlerine, dünyanın gözü önünde, “bütün teröristleri öldürün” emrini verdi. Terörist dedikleri Hamas üyeleri! Her gün yüzlercesi eklenen İsrail’in katlettiği binlerce Filistinli’ye bakıyoruz. Üçte ikiye yakını çocuk ve kadın! Geri kalan erkeklere bakıyoruz, çoğunluğu sivil insanlar! Yani öldürülen Hamas’lıların sayısı çok değil ve hatta yalnız iki haneli sayılardan söz ediliyor.
Bu da başka bir ironi hatta kara mizah değil de nedir?

***

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi namı diğer Mülkiye’de “Uluslararası Hukuk” dersini Türkiye’nin yetiştirdiği en iyi uluslararası hukuk uzmanlarından biri olan hocam merhum Prof. Dr. Seha Meray’dan aldım.
Çok iyi ve beni etkileyen, konuya hakim bir hocamızdı. Günümüzün yaygın uluslararası hukuk konularından olan karasuları deniz yetki alanlarıyla ilgili bilgileri ta o zaman bize anlatıyordu. (65 yıl öncesinden söz ediyorum)
Süreç içinde, uluslararası ilişkilerdeki gerçekleri öğrendikçe, bu bilim dalına “hukuk” denmesini yadırgadım. Öyle bir hukuk yok çünkü! Evet, uluslararası toplum bağlamında bazı kurallar/normlar var ama bunların geçerli olması için “çıkar ve güç”le biçimlenip ete kemiğe bürünebilmesi, ayrıca BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesinin tümünün onay vermesi gerekir. Her halükârda güç, çıkarın da önünde gidiyor. Başka bir deyişle, hangi devletin çıkarının öne çıktığı konusu, gücüyle doğru orantılı olarak işlevlik kazanır ve bunun doğal sonucu olarak, uluslararası ilişkilerde “Orman Yasası” geçerli olur. Yani “uluslararası hukuk” denen şey, güçlülerin koyduğu kurallardır.
İnsanlık, bireysel ve toplumsal ilişkilerde, faşizm ve diktatörlükler dışında Orman Yasası’nı çoktan geride bırakarak “hukuk devleti,” “hukukun üstünlüğü,” “anayasalı devlet yönetimi, ”temel hak ve özgürlükler” konularında dev adımlar attı ama uluslararası ilişkilerde, masallardaki “arpa boyu” kadar bile yol alınamadı ve “Orman Yasası” geçerliliğini korudu. Üstüne üstlük, güya çağdaşlaşan “Orman Yasası”na “meşruiyet” de kazandırıldı. Bunu sonucu olarak, insanlığın gelişmesi sürecinde kısasa kısasla başlayan hukuk, insani boyuta dönüştü ama uluslararası ilişkilerde “hukuk” değil, “ilkellik/vahşilik” süregidiyor.

***

Açıkçası İsrail, Filistinliler’e karşı soykırım uyguluyor. Hem de –“uygarlığı ve insancıl değerleri kendinden menkul”- ABD ile Batı’nın desteği ve şakşakları arasında!
Yirmi birinci yüzyıl daha şimdiden insanlık için “kara yüzyıl” oldu. Yirminci yüzyılın en büyük soykırımı Yahudiler’e karşı Almanlar tarafından yapıldı. Yirmi birinci yüzyılın en büyük soykırımı, -eğer daha büyüğü gelmezse- Yahudi soykırımına karşı mücadele eden Batı’nın (ve soykırımı yapan Almanlar’ın) desteği ve şakşakları ile Yahudiler’in Filistinliler’e karşı süregiden soykırımı olacak!
İnsanlık utansın diyeceğim ama bu işi yapan İsrail, ABD ve Batı’da insanlık nerede? 
İnönü’nün böyle durumlarda söyledikleri aklıma geliyor: “Hadi canım sen de!”