İsmail BOZKURT

             Türk Gezi Edebiyatı’nın klâsikleşmiş dev yapıtı olan “Evliya Çelebi Seyahatname”sinde,  kentler, kişiler, olaylar oldukça ayrıntılı olarak anlatılır, ansiklopedik bilgilere bolca yer verilir.  Kulaktan duyduklarına, dedikodulara, söylentilere, söylencelere de yer verir Evliya Çelebi! Abartılı söylemleri de vardır. Genellikle anlattığı yerleri yalnız görmekle kalmamış, bazı yerlerde uzunca zaman geçirmiştir. Hiç gitmediği yerler hakkında yazdığı bile olur. Örnek olarak Kıbrıs’a gelmedi ama Kıbrıs’la ilgili bilgiler verdi.

        Reşat Nuri Güntekin’in “Anadolu Notları’nda uğradığı yerlerden izler vardır ama esas itibarıyla Anadolu’da uzunca zaman geçirdiği yerler anlatılır.

          Kıbrıs Türk Gezi Edebiyatı’nda Evliya Çelebi ile Reşat Nuri Güntekin’in tarzına yaklaşan ilk eser Kutlu Adalı’nın “Dağarcık” adlı kitabıdır. Benim kaleme aldığım “Evliya Çelebi’nin İzinde Kuzey Kıbrıs Seyahatnamesi” de, 1611’de doğan Evliya Çelebi’nin 400’üncün doğum yılı olan 2011’de, 50 değişik yazarın, 50 değişik ülkenin seyahatnamesini yazmasını içeren bir projenin parçası olarak ve Evliya Çelebi tarzında yazıldı.

            Bunları şunun için yazıyorum: İletişim çağındayız. Tıklamalarla dünyanın bilgisi önünüze yığılı verir ama bu bilgilerle, Evliya Çelebi, Reşat Nuri Güntekin, Kutlu Adalı ve benim Kuzey Kıbrıs Seyahatnamesi’mdeki gibi yazamazsınız, yazmamanız gerekir. Daha açık bir anlatımla, tıklamalarla ya da yazılı kaynaklardan, turistik tanıtma amaçlı kitap broşür ve diğer dokümanlardan edineceğiniz bilgileri kullanırsanız, gerçek anlamda gezi notu yazmıyorsunuz demektir. Ben bu hatayı yapıp, size başka biçimde ve kolayca edinebileceğiniz hazır bilgiler vermeyerek ve pompalamayarak doğrudan kendi izlenim ve algılamalarımı paylaşacağım

***

            Turumuz, 12 Ekim (2022) günü Ercan’da başladı. Oradan kalkan uçağımız bir saat sürmeyen bir uçuşla bizi Gaziantep’e ulaştırdı. Yaklaşık 14.30’da, dört gün bizi oradan oraya taşıyacak olan otobüsümüzde idik.

Gaziantep’te iki yer görebildik.  Zeugma Müzesi ile Gaziantep Kalesi çevresi! Ve doğallıkla otobüsle geçtiğimiz yerleri!

            Zeugma Müzesi için bol tarafından bilgiye ulaşılabilir. Ben çok özet olarak 2500 metre karelik alanı olan Müze’nin görkemli ve iyi düzenlenmiş olduğunu belirteyim. Çağımızın en önemli arkeolojik keşiflerinden biri olduğu söylenen Zeugma Antik Kenti’nden çıkartılan mozaikleri barındırıyor. Bölgenin sadece bir bölümünde gerçekleştirilen kazılarda gün ışığına çıkarılan mozaiklerin Zeugma’nın tam anlamıyla bir mozaik kenti olduğunu ortaya çıkardığı söylenmektedir. Sergilenen mozaikler gerçekten de muhteşem! Müzede Roma Dönemi’ne ait heykeller, sütunlar ve çeşmeler de sergileniyor.

            Gaziantep Kalesi’ni dıştan gündüz ve gece ışıklandırılmış biçimiyle gördük. Rehber bazı bilgiler verdi ve herkes Kale altındaki eski çarşıya dağıldı. Ben ve kadim dostum Hüseyin Baybora birlikte dolaştık. Bazı insanlarla konuştuk. Bu arada dibek kahvesi, ünlü bir mekânda da baklava yedik.

            Turdaki bütün Gaziantep bölümü bu kadar! Şimdi ben tıklamalar ya da okumalarla toparlayacağım ve herkesin ulaşabileceği bilgileri “satmaya” mı kalkayım? Elbette ki olmaz öyle şey! Bu arada Antep’in “Gazi”liğinin, Kurtuluş Savaşı’nda kent olarak Fransızlar’a karşı gösterilen yiğitçe direnişi sonsuzlaştırmak/taçlandırmak/onurlandırmak için verildiğini belirteyim. Antep Direnişi için bilgilere ulaşmanın kolay olduğunu da söyleyeyim.  

Ercan - Gaziantep uçuşumuz güzel bir havada geçmişti. Cam kenarında olduğumdan aşağısını seyretme olanağı buldum. Gaziantep’e yaklaştıkça kilometrelerce uzayıp giden düzgün ağaçlıklar ilgimi çekti. Yani doğal orman alanları değil insan eliyle dikilmiş ağaçlar söz konusu idi. Gaziantep / antepfıstığı algısı dolayısıyla ‘bunlar antepfıstığı ağaçları” olmalı diye düşündüm. Havalimanı’nda kente giderken ve 13 Ekim günü Gaziantep - Urfa yolculuğunu yaparken kilometrelerce uzanan ağaçlıkların gerçekten de büyük oranda antepfıstığı olduğunu ama zeytinliklerin de çok olduğunu gördüm. Bu arada narın da bölgede boca üretildiğini öğrendim.

            Antepfıstığı ağacı çok dev boyutlu değil ve susuz yetişiyor yani sulama yapılmıyor.

            Gaziantep’in antepfıstığı bana ne anımsattı biliyor musunuz? Onun gibi sulama istemeyen Harnıbı! (Hani  “harnup” ya da “keçiboynuzu” da denir ya!)

Harnıp eskiden başlı başına bir ekonomik sektördü. Antepfıstığı gibi! Kıbrıs köylüsü için önemli bir gelir kaynağı idi. Anteplilerde olduğu gibi!

            Harnıp zamanı, köylünün cebi “para görürdü” o zamanların Kıbrıs’ında! “Harnıp zamanı” ailelerin eline toplu bir para geçtiği için hemen hemen bütün düğünler “harnıptan sonra” yapılırdı. Dünürcülükte düğün zamanı konuşulduğunda, en kolay anlaşmaya varılan konu, düğünün “harnıptan sonra” yapılması idi.  

           Harnıp ürünü, başta ilaç sanayi olmak üzere değişik sanayilerde kullanılır. Geleneksel olarak “harnıp pekmezi,” “harnıp paluzesi,” “harnıp şerbeti” ve “harnıp kebabı” biçiminde de tüketilir. Çağımızda harnıp mucize ürünlerden biridir ve ekonomik değeri hiç azalmamış, tersine artmıştır.  

           Üretim biçimi ve ekonomik değer olarak harnıpla antepfıstığı ne kadar da birbirine benziyor, değil mi? Bir farkları var: Antepfıstığının tarımı yapılıyor, üretimi süregidiyor ve Gaziantepliler para kazanıyorlar. Kıbrıslılar da harnıptan para kazanıyor ama harnıp üretimi kendi gelen / fazladan gibi bir şey! Harnıp tarımından ise söz bile edilmez.

Açıkçası, coğrafyamızın bize bahşettiği bir ekonomik değeri, gereği gibi değerlendirmediğimizi düşünüyorum.

          Bundan böyle Gaziantep konusu her açıldığında ya da aklıma geldiğinde, “harnıbımızı” niçin Gaziantep’in antepfıstığı gibi değerlendirmediğimizi/değerlendiremediğimizi anımsayacağım.