Yılların birikimi zengin bir arşivim vardır. Türk Tarih Kurumu bunun büyük kısmını sanal ortama taşıdı. Dosyalarını da Girne’deki Milli Arşiv’e verdim. Geride kalan arşivimin büyük bir bölümü de Türk Tarih Kurumu tarafından dijital ortama taşıdı. Bunlar da yakında Milli Arşive gidecek. Tümünün sanal ortamdaki kayıtları bende var.
Zaman zaman sanal ortamdaki arşivimin derinliklerine dalarım ve çok ilginç belgeler, bilgilere ulaşırım. Aşağıda 2008 yılında bu sayfada yayımlanmış bir yazımı buldum. Bu yazımı paylaşmak isterim:
“HER KAFADAN BİR SES
“Başlıktaki deyimi, daha önce de yazılarımda birkaç kez irdelemiş; ‘kaos’, ‘kargaşa’ anlamını taşıdığı halde, demokratik anlayış bakımından bir doğruyu ifade ettiğini vurgulamıştım. Bu görüşümde içten ve ısrarlıyım. Gerçekten de demokrasiden söz edilen her yerde, herkes düşüncesini özgürce ifade edebilmeli, bu bağlamda başkasının düşüncelerini hoşgörü ile karşılamalıdır.
Ne var ki bu doğru, başka bir doğruyu götürmemelidir.
Elbette ki bir toplumun doğrudan varlığını ilgilendiren konular da tartışılacak! Elbette ki herkes düşüncesini söyleyebilecek! Söyleyebilmeli! Ancak, demokrasinin diğer doğruları olan diyalog ve uzlaşma da olabildiğince zorlanmalı, düşünce birliği sağlanmaya çalışılmalı, birlikte de birşeyler söylenebilmelidir.
SIRITAN DİYALOGSUZLUK
Geçen hafta, Cumhurbaşkanı’nın Meclis’e bilgi vermesinden sonra yapılan açıklamalar, bir kez daha kritik bir aşamaya gitmekte olan Kıbrıs sorunu konusunda diyalogsuzluk olduğunu, doğal olarak uzlaşma da olmadığını ayan beyan ortaya çıkardı. Toplantıdan sonra yapılan açıklamalar, hem çelişkili olmaları, hem güvensizlikle diyalogsuzluğu göstermeleri açısından ilginçtir.
Başbakan Sayın Ferdi Sabit Soyer, çalışma grubları ile teknik komiteler bağlamında ve sorunun bütünü konusundaki çalışmalar hakkında detaylı bilgiler verildiğini ve bu bilgilerin oldukça yararlı olduğunu söylerken; UBP Genel Başkanı Tahsin Ertuğruloğlu bu açıklamayı yalanlarcasına büyük ölçüde bildiğimiz konular aktarıldı demekte; TDP milletvekili Sayın Mustafa Akıncı ‘Cumhurbaşkanı’nın basında bilinen ve konuşulanları anlattığını’ söyleyerek Ertuğruloğlu’nu doğrulamaktadır.
GELİNEN AŞAMA NE?
Konunun özüne ilişkin söylenenler de büyük farklılıklar göstermektedir.
Sayın Soyer, ‘gelişmeler şu anda önemli bir merhaleya gelmiştir’ derken; Sayın Ertuğruloğlu ‘var olan endişelerin teyit edilmiş olduğunu’; Sayın Akıncı, ‘konunun daha çok başlarda ve yeni olduğunu’, ‘çalışma grubu ve teknik komitelerdeki çalışmalar(ın) daha çok ham olduğunu’; Hükümet ortağı ÖRP’nin Genel Başkan Vekili, Çevre ve Doğal Kaynaklar Sayın Mustafa Gökmen ‘çalışmaları sürdüren komitelerde birkaç başlıkta sıkıntı olduğunu’; Sayın Serdar Denktaş, tehlikeli bir yola doğru gidildiğini söylemiştir.
SÜRECİN DEĞENDİRİLMESİ KONUSUNDA DA FARKLILIKLAR
Parti liderleri/temsilcileri, sürecin kendisini de çok farklı biçimlerde değerlendirdiler.
Sayın Soyer, ‘siyasi eşitlik, iki bölgelilik ve iki kurucu devletin ortaklığına dayalı BM parametrelerine bağlı çözüm’ sürecinden söz ederken; Sayın Gökmen mülkiyet, nüfus gibi konularda sorun göründüğünü, ancak TC kökenli vatandaşlar konusunda ‘endişe edilecek bir durum’ olmadığını söylemiştir.
Muhalefetin süreçle ilgili değerlendirilmeleri de iktidardakilerden çok farklıdır:
‘İşittiklerinden, var olan endişelerin teyit edilmiş olduğunu’ ifade eden Sayın Ertuğruloğlu, ‘8 Temmuz yanlışının devamından başka bir şey olmayan bir süreç içine girildiğini’, ‘Kıbrıs Türk tarafının hazırlıksız, dağınık ve ciddi tecrübe eksikliği taşıyan ekiplerle bu süreci götürmeye çalıştığı(nı) ve kırmızı çizgilerin de bulunmadığını’; Sayın Akıncı sağlıklı değerlendime için erken olduğunu; Sayın Serdar Denktaş tehlikeli bir yola doğru gidildiğini ve ‘dinlediklerinin kendisini ürküttüğünü’ söylemiştir.
Bunlara ek olarak, Sayın Ertoğruloğlu sürdürülen sürecin 40 yıldır denenen ve başarısızlığı tecrübeyle kanıtlanmış bir prosedürün devamı olduğunu, Hristofyas’ın Papadopulos’tan farklı olmadığını vurgulayıp olayın kişilere bağlı değil çok daha büyük bir olay olduğunun yaşanarak anlaşılması ve uluslararası camianın yeni bir sayfa açma gereğini hissetmesi beklentisini dile getirirken; Sayın Serdar Denktaş, şu anda görüşmeleri götüren ekibin ‘bir CTP aile fotoğrafı’ olduğunu, ‘CTP dışındaki kesimlerin hasasiyetlerinin’ gözönünde bulundurulmadığını, ‘günün sonunda bizden olanlar ve olmayanların iç çatışmasına kadar gidebilecek bir durum’ ortaya çıkabileceğini söyledi.
SONUÇ OLARAK
Yukarıda aktardıklarım gazetelerde çıktı. Bunları bir daha yinelemenin anlamı ne diye sorabilirsiniz.
‘Şu bizim halimiz’i çok güzel yansıtıyor bu açıklamalar! Onun için, bir daha üzerinde düşünülsün istedim.
Önümüzdeki Perşembe günü, Meclis bir daha toplanacak ve bu kez partiler görüşlerini açıklayacaklar.
Öyle görülüyor ki bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da, ortak bir istenç aranmayacak! Hatta (öyle sanıyorum ki) böyle bir konu gündeme bile gelmeyecek! Yalnızca partiler bir kez daha görüş ve politikalarını tutanaklara geçirmiş olacak!
Yazık!
Böyle olmamalı!
Evet, ‘her kafadan bir ses’ demokrasinin gereğidir, ama demokrasi yalnız bu değil ki!
Birlikte bir şeyler söyleyebilmek de demokrasinin erdemlerindendir.
İşte Güney komşumuz! Birlikte (az değil) çok şey söyleyebilmeleri, erdemsizlik mi oluyor, yoksa demokrasilerine gölge mi düşürüyor?”
KISACASI: HAVANDA SU (MU?) DÖVÜLÜYOR
2008’deki yazı yukarıdaki gibi bitiyor. Aklıma takılan soru şu: 2008 yılında havanda su döküldüğü açık seçik ortada! Aradan 18 yıl geçtikten sonra durum farklı mı? Bana göre farklı! O zaman havanda su dövülüyordu, şimdi 2025’te de havanda bir şey dövülüyor ama dövülen su değil, hava, hava!..