Evet, şimdi biraz daha geriye gidelim.
Yıl 1968, günlerden 13 Nisan, Denktaş 4 yıllık Ankara sürgününden sonra şahane bir coşkuyla karşılanarak memlekete döndü. Hemen öncesinde ise Geçitkale-Boğaziçi çatışmaları yaşanmış, Demirel hükümeti adaya askeri müdahale aşamasına gelmişti. Amerikan emperyalizmi müdahaleyi önlemek için yine devreye girdi ve Ankara’ya şöyle dendi:
- Askeri müdahaleye gerek yok, askeri müdahale ile alınmasını istediğiniz sonuç masada alınacak, Grivas ve Yunan ordusu Kıbrıs’tan çıkacak, Makarios Denktaş’a uyguladığı ambargoyu kaldıracak, Denktaş adaya dönecek, ikili müzakereler başlayacak ve Kıbrıs işine masada çözüm bulunacak.
Amerika Makarios’u bastırdı, Denktaş’ın adaya dönüşü sağlandı, bir süre sonra da Denktaş-Klerides görüşmeleri başladı.
İlk görüşme Beyrut’ta oldu ve 37 yıl boyunca devam etti.
***
İkili müzakerelerin başlamasından bir süre sonra Denktaş muhtelif örgütleri davet ederek görüştü, görüş aldı. Denktaş’ın davet ettiği meslek gruplarından biri de avukatlardı.
O toplantıda CTP’nin kurucusu ve Genel Başkanı merhum Ahmet Mithat Berberoğlu da vardı. Söz sırası kendisine geldiğinde rahmetli Berberoğlu aynen şunu söyledi:
- Ben görüşmeci olsam Kıbrıs işini 1 ayda bitiririm.
Hepimiz hayretler içinde kalmıştık, çünkü yıllanmış ve kronikleşmiş bir sorunu 1 ayda çözmek ancak bir hayâl olabilirdi. Nitekim Berberoğlu sözünü bitirir bitirmez devreye giren bir başka meslektaş (kendisine danışmadığım için ismini vermiyorum) şunu söyledi:
- Ben görüşmeci olsam Kıbrıs işini 1 ayda değil yarım saatte bitiririm.
Bu kez daha da hayretler içinde kaldık.
O arkadaşa soruldu:
- Nasıl bitirirsin yarım saatte?
Şu cevabı verdi:
- Gözlerimi kapar, vazifemi yaparım.
“Nasıl yani” dedik, bunun üzerine o arkadaş şöyle izah etti:
- Rum’a derim ki bir anlaşma taslağı hazırla ve getir, getirdiğinde gözlerimi kapatır, o taslağın altına imzamı atar ve Kıbrıs işini böylece bitiririm.
***
Bir önceki yazımda Talât’ın samimi ve dürüst davranarak Rum’un uzlaşmazlığını en sonunda itiraf ettiğini belirtmiştim, şimdi ona gelelim. Daha önce de vurguladığım gibi geçmişte Denktaş’ı çözümsüzlük politikası gütmekle suçlayan Talât Allah’ın bir lûtfu olarak bir süre sonra Denktaş’ın koltuğuna oturdu ve o koltuğa çok şanslı bir adam olarak oturdu.
Şanslıydı, çünkü müzakere masasında karşısında en az 2 yıl boyunca Hristofyas vardı.
CTP lideri görüşme masasında kardeş parti AKEL ile karşı karşıya idi. Yani “siyasal birader” Hristofyas ile.
Hal böyle olduğuna göre federasyon kuşunu kısa sürede yakalayacaklardı. Ne var ki Talât, Hristofyas ile yaptığı sayısız görüşme sonrasında barış kuşunu yakalamak bir yana barış kuşunun kuyruğuna dokunma olanağı bile bulamadı. Ve bir gün Talât’a sordular:
- Niçin sen de bir çözüm bulamıyorsun Kıbrıs işine?
Talât şu cevabı verdi:
- Napayım be gardaş, Rum tarafı çözüm istemiyor, ip alıp da Sarayönü’nde asayım mı kendimi?
Duydunuz mu efendiler, duydunuz mu ey federasyon şampiyonları, duydunuz ve anladınız mı, aynen böyle buyurmuştur Talât.
Denktaş söylemiyor bunu, Eroğlu söylemiyor bunu, bendeniz “barış düşmanı” Fuat Veziroğlu da söylemiyor bunu, Talât söylüyor.
Duydunuz ve anladınız mı, yoksa 3 maymuncuğu mu oynamaktasınız?
Yersek tabii ve millet yerse.
Seçim Sonrası Manzara (4)
Fuat Veziroğlu
Yorumlar