Son zamanların önemli tartışma konularından biri olan Rum Yönetimi’nin 1974’te terk edilen Rum mülkleriyle ilgili uygulamaları ve bunun Kıbrıs Türkleri’ne yansımaları üzerinde durmak istiyorum. Her kafadan bir ses çıkıyor. Her kafadan bir ses çıkması, aslında demokrasinin özüdür ama sorunun özüne inenler çok az. Kısır politik ve ideolojik saplantılar ya da “oh olsun” dürtüsüyle hareket edenler çok! Oysa bu konu, yüzyıllık Kıbrıs sorununun bir parçasıdır ve 1974’te ortaya çıkan fiili durumun süreç içinde, tarafların ayrı ayrı belirlediği yasal çerçeveler içinde biçimlenmesinden kaynaklanır.
Rum Yönetimi, tüm Türklerin Güney’de terk ettikleri taşınmazları, oluşturduğu bir birimim denetimine aldı ve belirlediği hak sahiplerini bu mülklerden yararlandırdı. Terkedilen Türk taşınmazlarını, olabildiğince imar planları, turizm bölgeleri ve benzerleri dışında tutarak değersizleştirdi. Sırf bunun için zikzaklı, girintili çıkıntılı, tuhaf ve yapay olduğu belli haritalar ortaya çıkmasından bile rahatsız olmadılar. Kamulaştırmaları -ki bol tarafından yaptılar- olabildiğince terk edilen Türk taşınmazlarından gerçekleştirdiler. (Tabii ki kamulaştırma paralarını vermeden!)
Türk tarafı değişik yöntemler uygulandı. Bu bağlamda, “Türk yurttaşların, Devlet sınırları dışında, Kıbrıs’ta kalan taşınmaz malları için devletten, eşdeğerde taşınmaz mal veya tazminat isteme hakları saklıdır. Bu hak yasa ile düzenlenir.” biçiminde kaleme alınan 1975 Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasa’nın “Devlet Sınırları Dışındaki Mülkiyet Haklarının Korunması” başlıklı 127’nci Maddesi ile anayasal “eşdeğer” kavramı hukuk sistemimize girdi.
1975 Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasa’nın “Kıbrıs Türk Toplumunun Mülkiyet Hakkı” başlıklı 129’uncu Maddesi’nin de “eşdeğer” kavramı ile bağlantısı vardır. Bu madde şöyle idi: “Kıbrıs Türk toplumu adına, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin sahiller, ormanlar, mer’alar, parklar, su kaynakları ve madenler gibi devletin hüküm ve tasarrufunda bulunması gerekli doğal kaynaklar ile arsalar, savunma alanları ile anıtlar, kamu hizmetlerinde olan binalar ve tesislerle yasanın sahipsiz taşınmaz mal olarak nitelendirdiği taşınmaz mallar üzerindeki mülkiyet hakkı saklıdır. Bu hak anayasanın herhangi bir kuralına bakılmaksızın gerçek veya tüzel kişilere devredilemez.”
Bu madde ile, 127’nci maddede öngörülen “eşdeğerde taşınmaz mal veya tazminat isteme hakkı”nın, devletin denetimine giren taşınmazların “mülkiyet hakkı”nın devredilmesi biçiminde olmayacağı belirtiliyordu. Nitekim bu Anayasa’ya göre daha sonra çıkarılan İTEM Yasası ile eşdeğer hakkı, mülkiyet hakkı biçiminde değil mülkiyet hakkı gibi işlevi olacak şekilde verildi.
KKTC Anayasası’nda konu daha ayrıntılı olarak düzenlendi. “Devletin Mülkiyet Hakkı” başlıklı 159’uncu Maddesi’ne göre, kamuya ait tüm taşınmazların (159. 1. a), yasanın terkedilmiş veya sahipsiz taşınmaz mal olarak nitelendirdiği veya hüküm veya tasarrufu kamuya ait olması gerekli olup da aidiyeti saptanamamış olan tüm taşınmazların (159. 1. b) ve 1960 Kuruluş Anlaşması ile ona bağlı eklerde belirlenen askeri tesis, rıhtım, kamp ve sair talim sahaları içinde bulunan tüm taşınmaz malların (159. 1. c) mülkiyeti KKTC’ye geçti.
Kamu mülkiyetine geçen taşınmazlar (159. 1. b.) içinse şöyle düzenleme yapıldı: “Yukarıdaki (1). fıkranın (b) bendinde belirtilen taşınmaz mallardan, orman, yeşil saha, anıt ve park yerleri, sular, yeraltı suları, doğal kaynaklar ve savunma alanları, kamu yönetimi ve askeri amaçlar için gerekli bina, tesis ve arsalar ile şehir ve kırsal planlama ve toprak koruma amaçları için gerekli görülenler dışında kalan taşınmaz mallar üzerindeki mülkiyet hakkının gerçek veya tüzel kişilere devredilmesi yasa ile düzenlenir.” (159.3)
Şu Mülkiyet Konusu…
İsmail BOZKURT
Yorumlar