İsmail BOZKURT

KKTC siyaset kurumunun en belirgin özelliği, sorun çözmedeki yetersizliği, yeteneksizliği ve beceriksizliğidir. Sorun çözmeyi bir yana bırakın, bizim siyaset kurumumuz sorun yaratmakta mahir olup kendisi de siyasetin temel sorunudur.

Millî Mücadele Tarihimizle ilgili son tartışma, siyasetin bu konuyu bile çözmesi bir yana, yüzüne gözüne bulaştırdığını ortaya çıkardı.

Aslında ve özünde, bu ülkede tarihçiler bolca ürün verdiler ve veriyorlar. Nitekim KKTC Eğitim Bakanı’na atfedilen, ‘Millî Mücadele Tarihimizi yazacak kimse yok’ safsatası üzerine, bazı tarih yazarları kitaplarının bolluğunu görüntülü olarak “birilerinin gözüne” sokuverdi.

Yani ve kısaca,  Millî Mücadele Tarihimiz, daha doğrusu bu tarihin çeşitli yönleri yazılmıyor diye bir durum yok. Sorun de o değil zaten!

***

Yeni devletlerin ve özellikle ulusal devlete dönüşen ülkelerin önem verdikleri konulardan biri, kendi kültürel değerleri ile var olmak için verdikleri savaşımı, canlı tanıkların ağzından olabildiğince hızla kayda geçirmek ve kitaplaştırmaktır. Toplum belleğinin kayda geçirilmiş biçimi olan ve kültürel değerlerle var olmak için verilen savaşımı da içeren -herkes için başvuru kaynağı işlevi de olan- ulusal/ülkesel ansiklopediler de, bu ülkelerce önemsenen önceliklerin başında gelir.

Bu çalışmalar, bir anlamda toplum belleğinin kayda geçirilmesi demektir.

Bizde kültürel değerlerimizi kayda geçirme işini Devlet ya da kamu kurumları değil bir avuç insan; tarihimizin değişik yönlerini başka bir avuç insan yaptı. (Unutup haksızlık ederim diye ad vermiyorum.)

Yapılmayan, yani devletin yapmadığı, ortaya çıkan bilgi birikimini umumun ulaşabileceği biçime sokmak (ansiklopedik/antolojik çalışmalar) ve bu birikimi eğitimde kullanarak KKTC yurttaşı yaratmaktır.

Yapılmadı diye bu ülkede ansiklopedi çalışması olmadığı sanılmasın. 1985 yılında kurulan UBP-TKP Ortaklık Hükümeti’nin programında Kıbrıs Türk Ansiklopedisi hazırlanması da vardı. 1986 Bütçesine ödenek de konmuş ve ilk çalışmalar başlatılmıştı.

İlginç olanı da söyleyeyim. O zamana kadar güney komşularımızın bir ansiklopedisi yoktu. Ne yazık ki bizde başlayan çalışma, ben hükümetten ayrıldıktan sonra durduruldu ama Güney’de 14 ciltlik bir Büyük Kıbrıs Ansiklopedisi yayımlandı.

Aslında sonraki yıllarda da, başta DAÜ değişik platformlarda konuyu canlandırmaya çalıştım ve projelendirdim ama gerekli duyarlılığı gösteren olmadı ve sonuca ulaşamadım. Buna karşın 2020 yılında, ansiklopedik bir çalışma da olan beş ciltlik edebiyat tarihini Sayın Oğuz Karakartal’la birlikte yayımlamayı başardık.  

***

KKTC Eğitim Bakanı, ‘Millî Mücadele Tarihimizi yazacak kimse yok’ demiş. Bir baktık ki Sayın Nazım Çavuşoğlu, bir sosyal medya paylaşımıyla kendi kendisini aklamış. Okuyalım Sn. Bakan’ın paylaşımını: 

“Son günlerde bazı çevreler tarafından tartışılan konuların başında olan MİLLİYETÇİLİK kavramı çerçevesinde, şahsım ile de dayanağı olmayan yorum yapma gayreti içine girenlerin, öncelikle öz eleştiri yapmalarının gerektiği düşüncesindeyim. Bu tartışmanın yeniden alevlenmesine vesile olan konu geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan benim için baba dostu Turgut dayımızın (Turgut Yenağralı’nın) vefatı dolayısıyla Sn. Özer Kanlı’nın beni arayarak TMT’cilerin her geçen gün hikâyeleriyle kaybolduklarına dair sohbette, derlemelerin yapılamadığını konuşarak üzüntülerimizi paylaşmıştık. Bununla birlikte okullarda Kıbrıs Tarihi’nin yanında milli mücadele tarihini içeren bir kitap hazırlamaya çalıştığımızı ancak bakanlıkta bu işlere bakan Talim Terbiye Kurulu’nda üç kişinin görev yaptığını ve gecikmeler yaşandığını konuştuk. Bahse konu mücadele tarihinin kayda alınmasının çok gecikildiğini ve bunu yapma görevinin tarihçilere ait olduğunu, Bakanlıkta böyle bir kadro olmamasına rağmen azami gayret içinde olduğumuzu söyledim. Kanaatimce bu konular bu güne kadar BRT ve Tarihçiler tarafından kayda alınmalıydı görüşüne ben de katılmaktayım. Bu konuda eleştiri yapmak yerine 48 yılın nasıl geçtiğini sorgulamanın yanında kaybettiğimiz zamana zaman eklemeden elbirliğiyle çalışmak gerektiğini düşünüyorum. Bu konularda da kendimi izah etme ihtiyacı olmayan biri olarak, bize devredilen emaneti sağlıklı, kurumsallaşmış bir şekilde tarihini bilen nesillere devretmenin görevimizin başında olduğunu bilerek, bu görevi sadece eğitimcilere yüklemek yerine hepimizin üstlenmesi gerektiğini düşünüyorum.”

Ne yalan söyleyeyim ben Sayın Bakan’ın ne dediğini tam olarak anlamadım ve  Sayın Bakan’ın görev alanına giren eksiklikleri anımdım:

1)     Orta eğitimde okutulacak, ders kitabı niteliğinde doğru dürüst bir Mücadele Tarihi kitabımız yok!  

2)     Mücadeleyi verenlerin yaşadıkları doğru dürüst kayıt altına alınmadı.

3)     Onca üniversitemizde ne kendi öğrencilerimize, ne Türkiye’den gelen öğrencilere, ne de üçüncü ülkelerden gelen öğrencilere kendimizi, yakın tarihimizi anlatmıyoruz.

4)     Kişilerin ulaşacağı sağlıklı, doyurucu, bilimsel ansiklopedik bilgi birikimi/depolaması yok, en azından yetersiz!

Amma ve lâkin Sayın Bakan, olayı ne hikmetse “sözde” milliyetçilik kavgasına dönüştürmeye çalışıp “bu konularda da kendimi izah etme ihtiyacı olmayan biri olarak, bize devredilen emaneti sağlıklı, kurumsallaşmış bir şekilde tarihini bilen nesillere devretmenin görevimizin başında olduğunu bilerek, bu görevi sadece eğitimcilere yüklemek yerine hepimizin üstlenmesi gerektiğini düşünüyorum” diyebiliyor.

Tam da “özrü kabahatından büyük” bir durum söz konusu! “Şecaat arz ederken Merd-i Kıpti sirkatin söyler” örneği!

Pes doğrusu!